Tefâhur - Kapanması gereken kapılar - 26

Tefâhur; iftihâr etmek, övünmek anlamlarına gelmektedir. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmektir.

İnsanın kendisinde var olduğunu düşündüğü, bazı faydalı işlerini ve iyiliklerini başkalarına göstermek ve bununla övünmesidir. İnsanın mânevî cephesini öldüren, enfüsî âlemini harap eden mânevî bir hastalıktır. Hâlbuki insanın kendini övüp senâ etmesi kalbî bir marazdır. Tefâhur marazının altında enâniyet, kibir, gurur gibi mânevî hastalıklar mevcuttur.

"Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefs eder(kendini yerer), tefâhur edemez(övünemez); millet namına tefâhur eder (gurur duyar), hazm-ı nefs edemez."1 Bir şahıs kendisine yapılan bir hakareti nefsine yedirip affedebilir, bu güzel bir haslettir. Ancak başkası veya milleti adına yapılan hakareti kendi hesabına affedip hoşgörülü olamaz. Milleti adına övünebilir, ama şahsı adına övünmesi kibir ve böbürlenmek olur. Veya insan kendi adına kusurlarını, hatalarını söyleyebilir, nefsini kötüleyebilir, övünemez; fakat başkası, toplum, grup, cemâat ve milleti için aynısını yapamaz. Öyleyse milleti ve cemâati adına tefâhur makbul ve faziletli bir fiildir.

Tefâhür kelimesi Kur'ân'ı Kerim'de Hadid Suresi'nin 20. ayetinde şöyle geçmektedir: "Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme (tefâhur) ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir."2

İnsanın kendisi ile tefâhur etmesi ve başkaları tarafından övülmeyi sevmesi, kalbî ve mânevî bir hastalıktır. Övünmenin ve övülmeyi sevmenin sebebi, insanın kendini beğenmesi ve iyi bilmesidir. Lokman Suresi'nde; "Allah, kendini beğenip övüneni sevmez."3 Buyrulur. Övünmek ve övülmeyi sevmek kişiye zararlıdır. Hadis-i şerifte; "Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur."4 Şeklindedir.

"Ben kendimi beğenmiyorum..."

Risale-i Nur'da geçen ifadelerde de Bediüzzaman'ın kendini beğenmediği ifade edilir. Çünkü kendini beğenmek ihlâsı zedeler. "Ben kendimi beğenmiyorum. Beni beğenenleri de beğenmiyorum."5 Sözü Bediüzzaman'ın tefâhur konusundaki hassasiyetini açık olarak göstermektedir. Kendisi bir lâhika mektubunda bunu şöyle ifade ediyor: "Benimle görüşenler benim haddimden ziyâde hüsn-ü zân etse bana ağır geliyor. Cenâb-ı Hakk'a şükür, kendimi beğenmiyorum, benim şahsımı beğenenleri de beğenmiyorum. Çünkü beni ya tasannua ya riyâya sevk etmek için, kuvvetimden fazla mânevî bir yük yüklüyorlar."6 Talebeleri de bunu şöyle ifade ediyorlar: "Hem Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan asla hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar ki: "Tekellüf, şer'an ve hikmeten fenâdır, çünkü tekellüf sevdası, insanı, hadd-i mârufu tecavüze sevk eder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinane bir tezâhür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Hâlbuki bunların ikisi de ihlâsı zedeler."7