İzhâr-ı fazl - Kapanması gereken kapılar -72

Faziletini, kıymetini ortaya çıkarmak, üstünlüğünü göstermeye kalkmak ve ihsâs etmek izhâr-ı fazldır.

Bir insan faziletini izhâr etse, bir gösteriş olur, makbul değildir. Hak taraftarı olan ve hak için bahse girişen izhâr-ı fazl etmez. En mühim ve kudsî bir mes'eleyi, satranç oyunu gibi izhâr-ı fazl yolunda ve müzâkere-i ilmiyeyi, münâkaşa derecesine çıkarıp, onunla oynamak bir gösteriş ve izhâr-ı fazl olur, bu doğru bir hâl değildir. "İzhâr-ı fazl suretinde, avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enâniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak câiz değildir."1

İnsan faziletli olabilir. Ancak kendi fazileti ile iftihâr edemez. Milletinin fazileti ile iftihâr etmek ne kadar doğru ise, şahsî kemalâtı ile izhâr-ı fazl etmek o kadar yanlıştır. Yoksa nefis bu çöplükten çokça istifade eder.

İnsan fazilet sahibi olduğunda şunu bilmeli: "Sen, ey mağrur nefsim! Üzüm ağacına benzersin. Fahirlenme! Salkımları o ağaç kendi takmamış; başkası onları ona takmış."2 Ancak insan nefis taşıyor. Nefis fıtratı itibarıyla zevk ve lezzete meftundur. Sorumluluk altına girmek istemez. Hizmette en geride, ücrette en ön safta yer alır. Onun için iyilikleri kendisinden, kusurları başkasından bilir. Nefis cibilliyeten necis olduğu için ona itimad edilmez. Fahirlenmeyi, övünmeyi, izhâr-ı fazl etmeyi sever. Onun tezkiyesi isteklerinin tam zıddını yapmakla olur.

İzhâr-ı fazla meftun nefs-i insaniyenin mahiyeti

Şu hakikat bilinmelidir ki "İnsan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki, evvelâ ve bizzat yalnız zâtını sever; başka herşeyi nefsine feda eder. Mâbuda lâyık bir tarzda nefsini metheder; mâbuda lâyık bir tenzihle nefsini meâyipten ayıplardan tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında, şiddetle müdafaa eder. Hattâ, fıtratında tevdi edilen ve Mâbud-u Hakikînin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istîdâdı kendi nefsine sarf ederek, "Nefsinin arzusunu kendine mâbud edinen kimse"3 sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. "Allah'ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi nefislerini unutturmuştur"4 dersini verdiği gibi, kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse, başkasına verir. Fenâ ve zevâli görse, kendine almaz. Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmârenin muktezasıdır. "Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir"5 dersini verdiği gibi, nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe girer. "Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ"6 dersini verdiği gibi, nefis kendini serbest ve müstakil ve bizzat mevcut bilir. Ondan, bir nevi rububiyet dâvâ eder; mâbuduna karşı adâvetkârâne bir isyanı taşır."7

Nefsin Hatveleri ve Tezkiyesi

1. Hatve: "Nefislerinizi temize çıkarmayınız."8

Nefis kendine güvenir, kendini beğenir.(Tezkiyesi ve tathiri: Nefsin güvenilir olmadığın bilmek, kendini beğenmemektir.)

Nefis kusurları kendine lâyık görmez, şiddetle müdafaa eder. (Tezkiyesi ve tathiri: Nefsin kusurlarını unutmamak, şiddetli müdafaasına aldırış etmemektir.)

2. Hatve: "Allah'ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi akıbetlerini unutturmuştur."9

Nefis külfet ve hizmet makamında kendini unutur. (Tezkiyesi ve tathiri: Nefsi hizmette ileri sevk etmek, ona vazife vermektir.)