Havf-ı İlâhî

Havf, korkudur. Kim kimden havf edecek Elbette kul kuldan havf etmeyecek. Kul, Allah'tan havf edecek. Çünkü "Havf eden kurtuldu." Peygamber Efendimiz (asm) "Hikmetin başı Allah korkusudur"1 der. Rabbimiz de ayette "Allah'ın evliyalarına korku yoktur"2 buyurur.

Hâlbuki Allah'ın evliyalarının korkudan ciğerleri patlıyor, ayakları yaralanıyor. Bu konuda Molla Hamid Ekinci'yi dinleyelim:

"Biz de Allah'tan korkuyoruz ama..."

"Üstad daima ibadet ve münacatla meşgul olurken, saatlerce diz üstüne otururdu. Böyle oturmaktan, ayağının parmağı yara olmuştu. Molla Resûl'e parmağını göstererek bir merhem sürmek istediğini söyledi. Bu esnada Molla Resul ateş yakmakla meşguldü.

"Üstad'a cevaben: "Biz de Allah'tan korkuyoruz, ama senin ödün patlıyor. Bizim gibi rahat otursan ayağın yara olmayacaktı!"

Üstad: "Molla Resul! Kısa ömürde, kısa dünyada, ebedî hayatı kazanmaya gelmişiz. Hem burada rahat oturayım, hem Cennet dava edeyim, olmaz böyle şey! Onun için cesaret edemiyorum rahat oturmaya' dedi." Molla Resûl ise, 'Merhem sürelim, belki iyi olur' dedi."3

Hangi havf

"Bilin ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar."4 ayetindeki korku maddî havftır. Yoksa Allah'ın veli kulları dünyevî şeylerden korkmazlar. Bediüzzamân'ın hayatında da üç mümeyyiz sıfattan birisi korku bilmemesidir. "Bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men edememiş ve edemiyor."5 diyor. Onlar bilirler ki en büyük emn-ü emân havf-ı İlâhî içindedir. Muhabbette şatahat olabilir, naz olabilir. Manen terakki etmeyen zatların ibadetlerinde riyâ da olabilir. Veya riyanın kokusu olabilir. İşte insanı riyadan, hatta râyiha-yı riyadan mahfuz kılan havf-ı İlâhî'dir. "Onun içindir ki, kâmil insanlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki, kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberrî edip Allah'a acz ile sığınmışlar; aczi ve havfı kendilerine şefaatçi yapmışlar."6

Kalbde havf-ı İlâhî olmalı

Eğer bir insanın kalbinde havf-ı İlâhî olmazsa o kalbten Allah'a sığınmak lâzımdır. Onun içindir ki "Kork Allah'tan korkmayandan" sözü darb-ı mesel olmuş. Havf-ı İlâhî'ye makam olmayan bir kalb mahşer-i zulümattır. Bir insan binlerce ilim bilse, eğer kalbinde havf-ı İlâhîyi taşımıyorsa, onun kalbi; mahşer-i zulümattır. Ahiret ve dünya muvazenesini muhafaza etmek için her vakit havf ve recâ ortasında bulunmak gerekir. Veli insanlar "Allah zikir arkadaşımdır, yakîn gıdamdır, havf refikimdir" demişler.

Havf-ı İlâhî her kapıyı açar

"Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır."7 İnsana kapalı ve açılmayan en muğlâk manalar ene miftahıyla havf-ı İlâhî ile açılır. Havf-ı İlâhî, kerametin telkihidir. Havf-ı İlâhî, mücevherât-ı bekânın yüklü ticaret gemisi hükmünde olabilir. Havf-ı İlâhî'deki gözyaşları ile rahmet takattur eder. En keskin taharet, en matlûp edilen ismet havf-ı İlâhî içindedir.