Hâlihazırda Nurs köyü camisinde imamlık yapan Nurslu Abdurrezzak Dalar hocamıza Nurs'a üç kişi gelip iki veya üç gün kalacağımızı önceden söylemiştik.
Muhterem hocamız memnuniyetle buyurun gelin demişti. İki arkadaş Diyarbakır'dan ben de İdil ilçesinden, Midyat ilçesinde buluşarak 3 Temmuz Perşembe günü Bediüzzaman Hazretlerinin doğduğu ve dokuz yaşına kadar orada kaldığı köyüne gitmek üzere yola çıktık.
Hasankeyf, Batman, Kurtalan, Veyselkarani beldesi, Bitlis, Tatvan ve Hizan üzerinden ikindiye müteakip Nurs köyünün sınırlarına girince merakla yolun kenarına dikili Nurs köyü levhasını görmek için âdeta soluksuz kaldık. Kısa bir yolculuktan sonra Nurs levhası önümüzde görününce hayatımızın en büyük hazzını yaşadık desem mübalağa olmaz! Allah'a binlerce şükür ettik. Abdurrezzak Hocamızı sorduğumuzda tarlada çalıştığını söylediler. Biz de tarif edilen yöne doğru gittiğimizde hocanın tarlaya ektiği fasulyelerini suladığını gördük. Sulamayı da bitirmiş sayılırdı. Selâm, musafaha ve hoşamedi faslından sonra bahçesindeki üstü açık seyyar dershaneye gittik.
Bir oda büyüklüğünde olan bir bayır yerin toprağını düzlemiş, zeminine kilimler sermiş, üstüne minderler, etrafına örmüş olduğu tahtalara da yastıkları dayatmış. Medresenin etrafında göklere yükselen ceviz ve çınar ağaçları manza-rası ile cennetten bir köşeyi andırıyordu. Semaverdeki çay kaynayıncaya kadar hoca efendi vitrinden bir kitap alarak teberruken bize bir ders okudu. Ardından çay ve sohbet faslı başladı. Üstadın doğduğu evi cepheden gören üstü açık medresede çaylarımızı yudumlarken o manevî atmosferde sanki nurlarda gark oluyorduk. Tarlalar, göklere yükselen ceviz ve diğer meyve ağaçları arasından boncuk gibi dizilmiş taş ve çamur harçla yapılmış evlerin arasından Bediüzzaman'ın doğduğu ev tam karşımızda idi. Hayatımda görmüş olduğum en mükemmel manzaralardan biri.
Akşam namazı yaklaştığında camiye gitmek üzere kalktık. Abdurrezzak Hoca önde bizler de arkasında ceviz, elma, armut ve çınar ağaçlarının altından geçen patika, tek kişinin üstünde yürüyebileceği uzun sayılabilecek bir yolu kat ederek camiye vardık. Caminin salonuna bir taş merdiveni tırmanarak çıktık.
Cami salonunun ortasında içi berrak su ile dolu tahminen bir metre derinliğinde, üç metre uzunluğunda bir havuz vardı. Havuzdan abdest almak için musluklar olduğu için meraktan Abdurrezzak Hocaya dedim ki: "Hocam bu havuz niye burada, bu caminin salonunun ortasında, hikmeti nedir" Bana dedi ki, "Bu su kulleteyndir. Su alttan devamlı akıyor. Eski zamanlarda musluk yoktu. Cami cemaati bu su ile abdest alırdı."