Ahirzaman fitneleri ve Risale-i Nur

İslâmiyet nokta-i nazarından bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Kur'ân ve hadis1, ihbâr-ı gaybîyle,ehl-i îmânı o fitnelerden sakındırıyor. "Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve ondördüncü asır ile harb-i umumî fitneleri"dir.2 Onun içindir ki bu zamanımızın fitneleri en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddit hadisler, hem çok işârât-ı Kur'âniye bu fitnelere aynı tarihleriyle bakıyor ve haber veriyor.

Ahirzamanın cezbedici fitnesi gençleri mıknatıs gibi çekiyor; aklı iptal, hissiyatı galip getiriyor. Bundan dolayıdır ki gençler bu fitnelerde yanıyor. Bu fitnenin ateşini Risâle-i Nur söndürebilir. Ahirzamanın fitnesinin dehşetinden olacak ki eski zamandan beri bütün ümmet istiâze etmiş. are ise o fitnelerin savletinden mü'minlerin imânlarını Risale-i Nur koruyabilir. ünkü ahirzamanın dalâlet fitnesinden gelen şübehâtı izale edecek Kur'ânî bir burhan Risale-i Nur'dur. Hem Risale-i Nur mühim bir tefsir-i Kur'ânîdir.

Zamanı tahlil ve teşhis etmek, bir hastalığı teşhis etmek kadar ehemmiyetlidir. ünkü teşhis doğru olmaz ise hastalık da tedavi edilemez. Hatta daha büyük problemler ile karşılaşmak kaçınılmaz bir neticedir. Onun için önce doğru teşhis, sonra doğru tedavi şarttır.

Bediüzzaman da içinde yaşadığımız asrı tahlil ve teşhis etmiş, zamanın fesad-ı ümmet zamanı olduğunu yaşanan hadiseler ve deliller ile ortaya koymuştur. Fesad-ı ümmet zamanı ahirzamanda hüküm süren en dehşetli dinsizlik cereyanlarının başlayıp devam ettiği zamana bakıyor. Buna binâen içinde bulunduğumuz asrı ve zamanı ahirzamanın bir faslı olan fesad-ı ümmet zamanı olarak kabul edebiliriz.

Risale-i Nur, Nur-u Risalet-i Muhammediyenin (asm) âhirzaman karanlıklarını dağıtmak için zamanımıza aksetmiş bir ışığı ve nurundan başka bir şey değildir. Onun için ahirzamanın en dehşetli fitnelerinden kurtulmak çaresi Risale-i Nur'a ihlâs ve sadakatle girip çalışmakla mümkün olabilir. Ancak bu ahirzaman dilimindeki tahribât-ı azîmenin durdurulması, tamir edilmesi ve def edilmesi vazîfesini bir tek şahıs yapamaz, onun ömrü ve adetullah buna müsâade etmez. O yüzden de bu zaman şahıs zamanı değil şahs-ı mânevî ve cemâat zamanıdır. Böyle büyük bir tahribatı tamir vazifesi büyük bir fedakârlık ve gayret gerektirir. Bu da ancak bir cemâat ve şahs-ı mânevîde bulunur.