Haberin var mı

Gafil insan, ecel denen sonunun,
Ağır ağır geldiğinden habersiz.
Ömür bahçesinde hayat gülünün,
Her gün biraz solduğundan habersiz.
A.Y.

İlim, baş döndürücü bir hızla ilerliyor, teknoloji, aklın sınırlarını zorluyor, yapay zekâ, insan zekâsı ile yarışıyor, insanoğlu Ay'da dolaşırken, elini Mars'a uzatmış, gözünü Güneşe dikmiş bulunuyor. Uzayda dolaşan binlerce uydu ile, dünyanın her yerinde gözü kulağı varmışcasına en ufak bir objeyi görüyor, sesini işitiyor, hareketlerini takip edebiliyor. Kısacası, insan çok geniş bir bilgi ve haber alma ağına sahip bulunuyor.

Her şeyden haberdar olan insan, bir şeyden habersiz yaşıyor: Ölümden! Halbuki, haberleri dinlerken her gün onlarca insanın şu veya bu sebeple öldüğünü duyuyoruz. Yine hemen hergün yakınımızdaki bir camide cenaze için bir salâ okunduğunu işitiyoruz. Bazen de vefat eden bir arkadaşımızın, bir dostumuzun belki de yakın bir akrabamızın cenaze merasimine katılıyor, kabre kadar gidiyor ve üzerine toprak atıyoruz. Ama, gaflet perdesi o kadar kalınlaşmış ki, bir gün bizim de üzerimize toprak atılacağını, o daracık çukurda amelimizle baş başa kalacağımızı düşünmüyoruz.

Peki, nedir bizi ölümden, ahiretten, hesap gününden habersiz yaşatan meşguliyetler Gençliğimiz desek, gençler de ölüyor. Çocuklar, yeni doğanlar, hatta daha doğmadan anne karnında ölen bebekleri görüyoruz. Demek ki ölümün gençlikle, yaşlılıkla ve çocuklukla bir ilgisi yok. Hem çocuklar genç oluyor, gençler orta yaşlı, onlar da ihtiyarlıyor, yine sonu ölüme çıkıyor. Yani hiç kimsenin ecelin elinden kurtulma şansı yok.

Dünyanın cazibesi, hayatın güzellikleri, mal, mülk, şan şöhret desek, onlar da bâkî değil. Bugün zengin, mal sahibi, makam sahibi olan nice insanların, bir süre sonra sahip oldukları her şeyi kaybettiklerini görüyoruz. Bugün turistlerin gezdikleri ören yerlerinde, bir zamanlar ne krallar, padişahlar, paşalar yaşamışlardı. Şimdi bir çoklarının ismi bile unutulmuş, kemikleri çürümüş, sarayları virane olmuş. Hazinelerinin anahtarlarını yetmiş devenin taşıdığı Karun'lar, "dünya bir padişaha çok, iki padişaha az" diyen sultanlar, dokuz yüz elli sene yaşayan Nebîler, hiç birisi bu dünyada kalmadı. Ömrü bir yıl olan da, bin yıl olan da, sonunda buradan göçüp gidiyor.