Yanlış üretenler korosu

Tunç Soyer'in konuşması memleket aydını için turnusol görevi gördü. Tartışma bitmedi. Tartışma derken tartışan pek azdı. Sahibinin Sesi Korolarının yarattığı kakafoniyle kafalarımız şişti. Gerçeği aramayanların sen-ben kavgalarını dinledik, seyrettik. Tarih ve objektif gerçek bir kere daha iki taraftan alabildiğine örselendi demeyeceğim, apaçık çiğnendi. Zembereği kurulmuş bir alay insan elde kılıç meydan muharebesine çıktılar. İncir çekirdeğini doldurmaz ezberler tekrarlandı. Kimin kazandığını merak eden şaşkın seyirciler, garip vatandaşlar yine hayal kırıklığı yaşadılar. Ben, "Meydanda er yoktu ki kazanan olsun!" dedim. Daha ileri giderek, "Memleket kurtaranları batıranlar konuştu" diyenler de az değildi. Türkiye'nin, -affınıza sığınarak söylemeliyim- bu taş kafalılığa, bu tarihe, bu gerçeğe sırt dönüşe, düşünmemeye, anlamamaya karşı durduğunu yine görmedik. Evet evet iki taraf da masum değil. Bu tartışmada Atatürk ve Cumhuriyet'e bağlı görünenlerin derdinin Atatürk ve Cumhuriyet olmadığını bir kere daha gördük. Kendi kurgularına göre bir Cumhuriyet ve Atatürk düşündüklerini, daha doğrusu düşünmediklerini, daha doğrusu kullandıklarını gördük. "Kimse kusura bakmasın, öyle bir Atatürk de, öyle bir Cumhuriyet de yok!" diyenlerin sesleri de boğuntuya gitti. Bilmek ve anlamak lazım Tunç Soyer'in dediklerine karşı çıktıkları zannıyla Osmanlı güzellemesi yapmaya kalkan fırsatçıların durumu da artık belli. Onların anladığı gibi bir Osmanlı yok. Bir daha söylüyorum, öyle bir Osmanlı yok. Osmanlı Hanedanı, bu iki grubun dediği gibi Mustafa Kemal Paşa ile farklı fikir ve anlayışta değildi. Mustafa Kemal'le Osmanlı Sarayı ancak detaylarda farklı düşünür. Çağdaş Medeniyeti edinerek ülkeyi yukarıya taşıma hedefinde bir ve beraberdirler. Dolayısıyla en çok hakaret gören Vahideddin'in, güya kendisini savunanlarla hemen hiçbir benzerliği yokken Sarı Paşa ile aynı hedefe yürürler. Olsa olsa rejim tercihinde ve krizlerde nasıl hareket edileceğinde farklı düşünürler. Bir sonraki yazımda, yine iki keskin ucu kıyaslamalar yanında, bunu biraz daha açmak ve hükümet edenlerin tarihle bağlarının sağlıksız olduğunu düşündürmek isterim. Maksadımız olanı biteni anlamak ve anlaşılmasını sağlamak. Tunç Soyer'in atalarımıza, tarihe mesafeli olduğu anlaşılıyor. Daha keskin bir görüş ifade etmeyeyim. Yalnız, külahlarımızı önümüze koymamız, düşünmemiz ve tartışmamız için şu hususu olabildiğince net ve keskin söylemem lazım: Tunç Soyer ve onun gibiler 1923 öncesini ne biliyor ne de seviyorlar. Konuşması da, savunması da tam bunu gösteriyordu. TRT'de yaşadıklarımdan biliyorum "Cumhuriyet'in bürokratik yapısı, hemen bütün Cumhuriyet kurumları Tanzimat eseridir. Mesela Danıştay, Şûrâ-i Devlet(1868)'in yeni adıdır" deseniz kıyamet kopar. "Polis Teşkilatının kuruluş tarihi 1845'dir" deseniz de taşlanmaktan kurtulamazsınız. Cehaletin kör duvarına çarptığınızı görmekle tıkanır kalırsanız siz de hakikate düşmanlık edersiniz. Sözüm ona İslamcılarımızın yaptığı gibi merdiven altına saklanarak dövüşenlerin bıraktıklarıyla beslenemezsiniz. Sahada olacaksınız, konuşacak, yazacaksınız. Örneği öylesine vermiyorum. Bunları birebir yaşadım. TRT'de haftada bir yayınlanan Yılmaz Öztuna İle Tarih Konuşmaları (1999-2002)programımız vardı. Üç yıl, çoğunlukla Türk Yenileşme Tarihi'ni, Cumhuriyet'i hazırlayan değişmeleri konuştuk. Kendisini Cumhuriyetçi zanneden güya solcu bir ekibin kolektif çalışmasıyla bu cümleler ve benzerleri ya çıkarıldı, ya da bütünüyle yayınlanamaz kararı verildi. "Osmanlı ile Cumhuriyeti niye karıştırıyorsunuz İkisi bir arada anılamaz.." cümlesini defalarca duydum. Denetim evrakına "Bu program