Tökezlerseniz tepenizde kargalar uçuşmaya başlar

Türkiye içerde dışarda çok sıkıştı. İçerde olanların belirleyiciliğini ısrarla söylemek lazım. Biz bize ediyoruz. Birliği dinamitleyen işlere girişiyoruz. Bu durumda zayıf düşmek kaçınılmaz sonuçtur. Dünya bir savaş alanıdır. Zayıflık her tür kötülüğe açık kapıdır. Hastalık düşük bağışıklık halinde bastırır. Kargalar hücum için hazırdır. Fırsatını bulan size her istediğini dikte etmeye kalkar.

Yaşadıklarımıza buradan bakınca Papa'nın ziyareti de zayıf bünyeye dikte ettirilenlerden dense yanlış olmaz. Trump'ın Cumhurbaşkanımıza açıktan söylediklerinin yanında bunlar küçük işler sanılabilir. Böyle giderse bitmeyecek bir sürecin parçalarıdır.

Konu biz olunca kilise siyasetten ayrı düşünülemez. Heybeliada Ruhban Okulu'nu açma sözüyle beraber bir dizi açılmanın da konuşulduğu anlaşılıyor.

"EKÜMENİK ÂYİN"

Katolik Papasıyla bizim Ortodoks Patriği Bartalameos İznik'te Türkiye'nin Lozan'la teminat altına alınan haklarına aykırı hareket etme fırsatı buldular. Ekümenikliği ilan ettiler. Bununla da kalmadılar, Türkiye'yi Ortodoksluğun büyük ülkesi Rusya ile bir krize daha sokmanın törenini yaptılar.

İzin verdiğimiz bu âyin başlangıç değil, ara sonuçtur. Öncesi kamuoyunda pek konuşulmamıştır. Yirmi üç yıllık iktidarımız döneminde, İstanbul'da 3 binlere düşen ortodoks vatandaşlarımıza ve kiliselerine, 30 binlere düşen Ermeni vatandaşlarımıza ve kiliselerine, mütevellisi kalmadığı için Vakıflar İdaresi'ne devr ettiğimiz milyarlarca dolarlık emlâki de verdik.

Yanlış duymadınız, verdik. Bülent Arınç Başbakan Yardımcısıyken mevzuatı değiştirerek bunları yaptıklarını övünerek anlatmıştı. Erdoğan da Başbakanken ve Cumhurbaşkanıyken aynı tonda açıklamalar yaptı. Google Amca'ya sorun o videolar karşınıza çıkar.

Devletin egemenlik haklarından ve millet kesesinden jestler peş peşe geldi. Bu türden işlerin tekrarı zincirleme olumsuzlukları doğururdu, doğurdu. Milletin(devletin) itibarı, yetki verdiklerimizin geçici şahsî itibarı karşısında düşünülmez oldu. Tam manasıyle "Yağma Hasan'ın böreği" keyfîliğinin işleyişini gördük. Kamu menfaati'ni düzenleyen temel ilkeler askıya alındı ve buralara kadar geldik.

VAKIFLARDA KURALLAR BELLİDİR

1936 tarihli Vakıflar Kanunu, Müslüman-Hıristiyan vakıfları için bir konuda aynı hükmü koyar: Aile yönetimli vakıfların idaresi Vakfiyesinde sayılan varislerden kimse kalmaması halinde Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçer. Millî devletin kurumları, şimdiye kadar bunu titizlikle uyguladılar. Son iktidarımızın bozduğu işte bu uygulamadır.

Biz üç kıtaya yayılan topraklarımızdan büyük bölümünü kaybederek Anadolu'da yeni bir devlet kurduk. Osmanlı vakıflar cennetiydi. Her konuda kurulan vakıflar, sosyal meseleleri üstlenirdi. Devlet, düzenleyiciydi. Kaybettiğimiz topraklarda binlerce vakfımız vardı. Âkıbetleri zaman zaman Cumhuriyet Türkiyesinin üzerinde durduğu meselelerden biridir. Balkan, Ortadoğu ve Mağrip ülkeleri nezdinde özellikle aile vakıfları için çeşitli girişimlerde bulunulmuş fakat sonuç alınamamıştır. Şimdiki yöneticilerimiz gibi düşünen ve "Haklısınız. Biz de verelim" diyen hiçbir ülke yönetimi görülmedi.

"AYASOFYA'YI BIRAK SÜMELA'YA BAK "

Devlet millet kesesinden verdikçe veriyoruz. 2010 yılında gazeteler bir başlık attı: "88 yıl sonra Sümela'da âyin!" Âyini Fener Rum Patriği yönetti. Müthiş bir heyecanla konuştu. Büyük bir zafer kazanmıştı. Diyeceksiniz ki herhangi bir dinin mabedinde ibadet edilmesinden daha tabii ne olabilir ki, bunu tenkîde kalkışıyorsun Çok haklısınız! Bütün kiliseler, bütün havralar, varsa budist mabedleri açık olsun ve inananları istedikleri şekilde ibadet etsinler. Putperest âyinleri dâhil.. hepsi, hepsi yapılabilir. Bize bu yakışır.