"Sistemsizlik Sistemi"nin enkazı

Bu felaket günlerinde milletimizle iftihar ediyoruz. Hükûmetimiz ve devlet kurumları için maalesef aynı şeyi söyleyemiyoruz. 1868'den beri ilkelerinden sapmayan Kızılay'ın karşılıksız yardım kurumu vasfının değiştirildiğini ve utandıracak bir menfaat şirketi haline gelişini gördük. AFAD'ın âfetten beter halini de yazdım. Yine tekrar edeceğim: Ekili alanına çekirge sürüsü dalmış bir memleket gibiyiz. 93 Harbi(1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı)'nden sonra, Mehmed Ârif Bey'in yazdığı Başımıza Gelenler benzeri kitapların dikkati bizi uyanık tutmaya yetmedi, yetmiyor. Çünkü okumuyoruz. Çünkü bilmiyoruz. Çünkü neler yaşadığımızı, niye bu hallere düştüğümüzü ve nereye gittiğimizi düşünmüyoruz. Kök sebep buralardadır. Daha çok konuşacağız. Konuşacak ve düzelteceğiz. Önümüzde yine nice depremler var. İstanbul için hemen kolları sıvayacağız. Yaşadığımız büyük felaketin getireceği dikkatle geleceğimizi kurtaracağız. Başka yol yoktur. Bu toz duman dağılacak. Bugünler de geçecek ve gelecek felaketten önce yaptıklarımızla iftihar eder hale geleceğiz. Bozulan düzeni yeni baştan kuracak, açılan yaraları akıllı itirazların akıllı örgüsüyle saracağız. Aziz Yahya Kemal'in Siste Söyleniş şiirindeki o mısraın uyanış ve silkiniş inancını haykırışını duyacak ve duyuracağız: "Hâyır!" diyeceğiz; "Hâyır! Bu hâl uzun süremez!" Konuşma zamanı Derdimiz günlük siyasetin siyaseti değil. Asıl manasında devlet depremi yaşadığımız doğru. Siyasetin memleketi getirdiği uçurumu görmek suskunluğa imkân vermediği için konuşuyoruz. Konuşanları, yazanları şu veya bu siyasi hareketin yanında veya karşısında olmakla yaftalayanlar çok. Onlara, tam da bu tavırlarından dolayı karşı çıkılmalıdır. Akıl almaz suçlamalar ve yalan-dolan ortasında konuşuyoruz. Memleket derdinin dertlisine bu hücumlar gelir, gelecektir. Doğruluk-dürüstlük beklenmeyecek bir menfaat gözü dönmüşlüğünün, yalnız kendisini düşünen kör bencilliğin kıskacından kurtulmak kolay olmayacak, görüyorum. Yapılanların-edilenlerin konuşulması doğrudan doğruya ahlak meselesi halinde önümüzdedir. Kontrolsüz gücün keyfiliğinin bizi uğrattığı yıkıma itiraz siyaset üstü bir siyasettir. Yirmi yılda 193 kere değiştirilen İhale Kanunu, aklın almayacağı yıkım sebeplerinden önce sonuçlarını gösterdi. Her tarafa eli uzanan despotizmin bencilliği başını kaldırana müdahale hakkını kendinde buldu. Gücü ele geçirdi ya, hak-hukuk -yine söyleyeceğim keyfine göre- yok da sayıldı. Bu da yetmedi Madem inşaat ve deprem konuşuyoruz, bu alanda işin nereye vardırıldığını bilmek ve görmek lazım. Beton ekonomisi menfaat şebekelerinin doymazlığının arsızlığıyla işliyor. Pıtırak gibi biten, şehircilik mantığıyla, estetik anlayışlarla ilgisi görülmeyen yapılaşmaların, gökdelenlerin, metropollerin yerleşim yerlerinin kalbine nasıl indirildiğini bilenlerden dinlemek, okumak isterim. Şayet, inşaat süreçleri namuslu işletilse bunca yıkıma ve can kaybına uğramazdık. O halde, adını net koyacağız: Zincirleme ihmalin, rüşvet ve yağmalama ağının kurbanıyız. Yani katiller aramızda. Tekrar edeceğim, başta devleti yönetenler bu yağma rejimini örgütleyen ağların içinde veya güdümünde olmasa bu hallere düşmezdik. Bunu görecek ve bütün açıklığıyla konuşacağız. Evimin önünde yükselen 36 katlı binadan biliyorum, düşünebiliyor musunuz, inşaat izni belediyeden değil, bakanlıktan alınmış. Yıkım olduğunda öğrendik. Adam, ana caddeyi yedi ay -yanlış okumadınız yedi ay- kapatan yıkımdan dolayı mahalle halkının şikâyetlerine hiç aldırmadı. Münasebetsiz ve tehdit kokan cümleler ettiğini de duyduk. Yaşanan, sıradan bir etki-yetki karmaşası ve kargaşası değil. Alabildiğine vurguna, şantaja, tehdide açık bir ortam doğuran, "Sen benim ağamı biliyor musun" yol yordamsızlığı. Bir ağ oluşmuş. Zincirleme menfaate dayalı bir ağ. Kitapta yeri yoksa da bulan bir şebeke düşünün: Her yere eli-kolu uzanan bir ağ. Kolay iş değildir. Desteksiz, korunaksız olmaz. Bunların bile isteye yapıldığını söyleyenler de abartmıyorlar. Çünkü bu kadar büyük işlerin "organize sahtekârlık" doğurması ancak bile isteye olur. Kurallar askıda Hükûmetten sonra derece derece belediyelerin, süreç içinde görev alanların, kontrol edenlerin, imza atanların suçu var. Takip edeceğimiz bu süreçlerdir. Mesele gayet basit: Uygun yere uygun binaların nasıl yapılacağı erbâbı tarafından tespit edilir. İşin ilginç tarafı, kanunlar yönetmelikler de sağlam yapılmış. Doğruyu bilmiyor değil, biliyoruz. Mesele insan kalitesinde ve uygulamada. Mesele ahlakta. Söylediğim şebekelerin yağma sisteminde, konulan kurallara uymamak esas. Uysalar, uysak bunlar olmayacaktı. Bunca can gitmeyecekti. Bunca zarar ziyana ve yıkıma düşmeyecektik.