Reçeteyi böyle yazdılar

Sözün haysiyeti var. Öyle söyleyeceksin ki önce söz incinmesin! Üslubun karakterindir. Kendinsin ve kendin olarak yaşayacaksın. Zorlu ve kutlu görev budur. Söz ve davranış haysiyetiyle yaşamaya çalışanlar için yazmak ve konuşmak böyledir. Söz, yerine göre ve yerinde güzeldir. Memleket derdinde sözü eğip bükmek olmaz. Üsluba çekilmiş bir dille olabildiğince düz konuşanlar arasında-sırasında olmak isterim. Bu dikkatler içinde kalmak kaydıyla ve klasik metinlerin duyurduğu ölçülere yakın düşeceğini umduğum bir dil ve anlayış dikkatiyle yine söyleyeceğim. Şeklen oruçlu İnsanlarımızın önemli bir kısmına dinden konuşmaktan gına geldiğini biliyorum. Din deyince sahtekârlık algılanan bir dönemin yıkıcılığını yaşıyoruz. Bir Anadolu kasabasında ailesiyle yaşayan, üniversiteden yeni mezun genç bir arkadaşımla yazıştık. Annesinin kendisine kaç türlü yalan söyleyerek bir siyasi partinin iftarına götürdüğünü söyledi. Meğer arkadaşının annesi de kızına aynı şeyi yapmış. Öyle öyle bir miktar insan toplamışlar. Bana derin bir üzüntü ve kızgınlıkla yazdığında, "O dinden geçinen siyasetin senin bildiğin dinle ilgisi yok ki.. " diyecektim, diyemedim. Görünen şu: Onlarınki, Tanrı'ya değil, bir şahsa inanış ve onun uğrunda her şey mübah. Yalan, yalan değil; iftira, iftira değil. Dinde böyle şey olur mu Bunları yaparken vicdanlarının, dillerinin titrememesi, zerrece yüzlerinin kızarmaması, dinlerinin -din gibi görünse de- din olmamasından. Siyasi ümmetçiler, Fetöcüler ve dini cemaatlerin ekseriyetinin böyle olduğunu artık biliyoruz. Hazin olan şu ki, toplumun din ve siyaset kabullerine onlar yön veriyorlar. Asıl manasında bela dediğim de bu. Söylemesem olmaz Onların dediği din sayılınca başımıza belalar yağdı. Ölçüleri, gerçekleri unuttuk. Din, sahtekârlık halinde algılanır oldu. Bu kadar sahteliği değil din, hiçbir insan ve hayat görüşü kaldıramaz. Yaşadığımız kaçınılmaz sonuç bu. İyi ki bu toplum başka bir dini de biliyor. Aramızda sayıları az olmayan müntesipleri yaşayan o kutlu inanışın dinini. Yalandan-talandan, iftiradan sakınmayı emreden, hak hukuk gözetmeyi merkezine alan dini. On gün boyunca üzerinde ter ter tepinildiği için söyleyeceğim: Tayyip Bey'in seccade şovu bu dinin özünün uzağından bile geçemez. Dünyanın bütün seccadelerini toplasan, öpsen ve üzerinde bin secde etsen, sonra dönüp yalan söyledinse, bir insanı karalamaya kalktınsa hiçbir kıymeti yok diyen din bu. Üstelik en büyük günahlardan birini işledin diyen bir din bu. Dünya seccadedir diyen bir din bu. "Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil" diyen Yunus'un anlayışı bu. Kaldı ki yalan, iftira O arkadaşım dedi ki, "Ben bu sahtekârlık dininden değilim!". İçim acıdı. Haklıydı, o dinden olamayız. Bir oruç hayal ettim Bu sahtecilik ortamında orucun hayal ettiği orucu hayal ettim. Yedikçe semirenler için denecekleri uzmanları söylüyor. Devlet malı yiyenler için denecekleri halk söylemiş. Hak yiyenler için de dilimizde onlarca söz ve deyim var. Dine bakarsak, üzerinde durulan iki ana konudan biri: Yaradana eş koşmamak ve hak yememek. Bu kadardır. "Kul hakkı" yiyeni affetmeye hakkı olmadığını Yaradan kendisi söylüyor. Hakkını yediğin kimse seni affedecek. Yoksa yandın! Deprem bölgesindekilere, İmar Affı yıkımını müjde diye duyuruşta hak hukuk ara ki bulasın! Enkazlar altında kaldığımız halde, "Depremin altında kalmadık" yalanını söyleyemeyiz diyen bir yönetici namusu da bizim uzağımızda. İnsan utanır. Vicdanımız kaldıysa kahrolacağımız yerde, bu yıkımların sebebi olduğumuz halde, pişkin pişkin ona buna çatıyorsak burada derin bir ahlak problemi vardır. Bu durumda, doğruluk-dürüstlük kalmamış bir gözü dönmüşlüğün yıkım getirmesine şaşılmaz. Toplum, bu ahlâk kıtlığına düştü. Daha uzun süre böyle yan yollardan gidemeyiz. Kendine yontarak, her şeyi çarpıtarak çarpılma yolunun yolcusuyuz. Hatta o yolun sonuna yakınız. Âkif merhumun gönül yangınına, hükmeden feryadının diliyle haykıracağım: Siyaset bu ise batsın! Din bu ise batsın! Hacı Ağa dinine düştünse.. Hani bir zamanlar çok yaygın bir örnek konuşulurdu. Toplumun büyük çoğunluğu, haccı hak yemenin temizleyicisi gören sahte din hacılarını ayıplardı. Halk ayıplar görünürdü ama din adına konuşanlar, cami adamları o zenginleri ayıplamadılar ve bozulmayı pekiştirdiler. Bugün, o sahte hacıların, memleket bu haldeyken, aç açık milyonları çiğneyerek, gönül seccadelerine