Memleket yangın yeri

İçine düştüğümüz durumu anlatacak atasözü ve deyim bakımından sıkıntı yaşamayız. Dilimiz zengindir. Kitaplar dolduracak manayı bir söze sığdırırız. Çok yaşamış, yükselişleri, düşüşleri görmüş bir milletin tecrübeleri dilinden de duyulur.

Buradan giderek başımıza gelenleri anlamaya çalışmak da doğru bir yoldur. Biz Türkler başa bakarız: "Balık baştan kokar". Burada kalırsak yaşadıklarımızı tam anlayamayabiliriz. Balık baştan kokar ama o başın yönettiklerine de bakarız: "Baş başa, baş da ayağa bağlı"dır. Bunun "Baş başa baş da padişaha bağlı" şeklinde söylenişi sıralı düzenli bir toplumun hânı, hâkânı tarafından çekip çevrildiğini gösterir. Bunu "Baş başa baş da şeriata bağlı" şeklinde dine ve daha çok adalete vurgu yaparak söylediğimiz de olmuştur.

"Böyle başa böyle tarak" da doğru sözümüzdür. Sen nasılsan senin gibiler başa gelir. Bu kanundur. Şikâyet edeceğin her şeyin sebebi sensin. Kendine bakacaksın. Sen düzeleceksin ve memleket düzelecek. Beğenmiyorsan söyleyecek ve gerekeni yapacaksın. Saltanat dönemlerinde bile halk bunu yapardı. Şimdi yapamıyorsak kendi bozulmamıza bakacağız.

YANGININ BÜYÜĞÜ

Sorular sorarak gidelim ki rahat düşünülsün! Evet "memleket yangın yeri". Yangını düz manasında anlarsak yangın var. Yeterince eleman ve ekipman yok. Gece görüşlü helikopter yok. Niye yok Bakanın biri Meclis soru önergesine cevabında beş helikopterimiz var diyor, diğeri on tane şu tarihte gelecek diyor. Yangın oluyor, ortada öyle beş değil bir gece görüşlü helikopter yok. On tane de dört yıldır gelmemiş.

Biz anlamaya ve anlatmaya çalışanlarız. Bilesiniz ki bu iyi bir psikolojiyi göstermiyor. Sorumluluk üstlenmeyenler, suçu başkasına atanlar iyiyi, doğruyu güzeli unuturlar. Çünkü yalnız kendileri vardır. İnsanı kendine kapanması çürütür. Kendisiyle sınırlı hale gelenler başkalarını düşünemezler. O duruma düştük.

Memleket yangın yeri. Ekonomik kriz, sosyal krize dönüştü. İnsan kalitesi yerlerde. Asıl manasında ahlak yerlerde. Kalite istenmeyen bir toplum haline geldik.

MAZUR GÖRÜLECEĞİMİ DÜŞÜNDÜĞÜM ÖRNEK

Birçok örnek sayabiliriz. Biri benim için bir mazereti açıklamaya da imkân vereceği için ayrıca önemli. Son günlerde Telekom yönetim kurulu üyeliğine atanması konuşulan bizim İskender Pala'nın durumu da maalesef bu çerçevede değerlendirilmeli. Yıllardır görüşemiyoruz. Etrafımdakiler, hakkında hep konuşurlar. Ben sadece "Arkadaşımdı" der susarım. Çok eski arkadaşım olduğu için onu usulüne göre tenkitten kaçar, susarım. Konuştuğum çok dar bir çevre de var tabii.

Neden böyle davrandığımı açıklamak isterim: Biz dostlarımızı, arkadaşlarımızı düştüklerinde ararız. İkbaldeyken mesafeli kalmak olağandır. Mesela ben İskender'i yirmi yılda ancak karşılaştığımızda gördüm. Bir kere Ankara'da dört arkadaşla beraber olduk, o kadar.

Dost bildiklerimizin haklarında herkese açık yerlerde kötü konuşmayız. Savunamasak da susarız. Kural budur. Dikkat edenler olmuştur, benim hakkımda ileri geri, şu veya bu dürtülerle yalan yanlış değerlendirmelerde bulunan, düpedüz haksızlık eden eski dostlarım hakkında da kamuoyu önünde tek cümle etmedim. Bu kadarı da fazla deneceğini biliyorum. Evet fazla ve yanlış.