Korkulacak korkular

Endişe insan halidir. Olmazsa olmazlarımızdandır. Fakat "fobi" denenler başka. Onlar da çeşit çeşit. Kurulmuş-kurgulanmış korkularla yaşar hale geldiğimiz bir dönemden geçerken, türlüsünü tanıdık. Biri var ki din üzerinden korkulardan korku doğuruyor. Din dediğim kendi dinleri. Yarattıkları fobi ruhları karartıyor. "Kendi dinleri" diyorum, çünkü bildiğimiz dinde onların dediği ve ettiği yok. Din diyerek dine karşı çıktıklarını bilenler de konuşmuyor, konuşamıyor."Ben ne dedimse o" kafasının kurgusuna düştük. Düşmeyeceğimiz yere düştük. Bu kafada düşünce devre dışıdır. Düşündürmek için çırpınanların yükü kat kat ağırlaştı. Çünkü düşüncenin alfabesini yeni baştan öğretmeye mecbur kalacaklar. Soru sormayı bilmek lazım geldiğini anlatacaklar. Soru şüphedir. Şüpheyi aşmayan inanışlar, kabuller saman alevi gibi sönmeye mahkûmdurlar. Soru düşünmektir. Eleştiri yoksa sizi herkes kandırabilir. Dinle kandırmak en kolayıdır. Her an hayatımızda gördüğümüz, bu aldatıcılıktır. Bunları yeni baştan anlatacaklar.Başka çaremiz yoktur. Birileri çıkıp soracak: Bu topraklarda düşünmeye izin yok mu Ve ekleyecek: Düşünmenin önündeki engelleri atarsak kurtulur ve ilerleriz. Dünyaya yeniden hükmedecek kudretin közü örten külleri de bu rüzgârla üflenir. İyi sonuçlar buradan doğar. Yerli yerince eleştirerek birbirimize daha fazla yaklaşırız ve daha hoşgörürlüklü bir hayatımız olur.Durum gayet açıkEn büyük problemimiz dini nasıl anladığımız. Din birilerinin dediği değil. Değil! Aklımızı kullanacağız, düşüneceğiz. Dinden konuşmasak, dine de uygun hareket edeceğimiz kesin. Kur'an diyorsak, onun dediği de bu. Yani dindar, düşünen, bilen ve bilmeye mecbur olan kimsedir. Boş boş bağıran değil. Ezbere "Allâhü Ekber" diyen değil. Bakın o Allâhü Ekber diyenler aynı sloganla birbirlerini doğruyorlar. Gerçekte "Allah büyük" diyenin yapamayacağı kan dökücülük, kıyıcılık, yıkım, terör estirme.. hak hukuk tanımama, taş üstünde taş bırakmama onlarda.Şimdi "Allâhü Ekber" demeden konuşmadıkları ve her ağız açışta söze Bismillahla başladıkları için Müslüman, hem de ideal Müslüman oluyorlarsa fena. Öyle bir din her türlü bozgunu kısa yoldan hazırlar. Olmaz olsun!Papağanlık din değildir. Çekinmeyin, söyleyin, hiçbir değeri yoktur. Ezbere birkaç ayet okuyan kişinin en değerli sayıldığı yerde bir değer yeşermez. Âkif bunu söylüyor. Birçok söyleyişinde bu feryadı duyarsınız. Sonraki paragraflarda vereceğim beytinde dediği açık: Kur'an, ne dediğini anlamadan okumak için değildir. Anlamak ve gereğini hayata yansıtmak içindir. O halde bilmeden, anlamadan Arapça metni tekrar etmek yetmez. Türkçesini okuyup anlamaya çalışmak lazımdır.Anlamayana alkışDöne döne konuşulacak bir meselemiz var: Kur'an Kursları bugünün anlama yasağının öne çıkan enstrümanları. Pıtırak gibi her yerde bitiyorlar. Düşünme düşmanlığı merkezleri haline gelmelerine şaşılmaz. Dünden bugüne yaşadığımız köklü değişikliklerden biri budur. Söylemiştim, eskiden cemaatler Kur'an kursu papağanlığı yolundan giderlerdi. Şimdi papağanlık her alana yayıldı. Bu konuyu tekrar tekrar açmak ve konuşmak lazım. Bu büyük dert bizi buralarda oluşan bataklarda batırıyor. Bilelim ki böyle bir yol(din) yol değildir.Yakın zamana kadar cemaatler, devlet hayatına uzak yapılardı. Sadece halkın içinden uygun gördükleri insanları kazanmak için uğraşırlardı. Diyanet'le de mesafeliydiler. Sızma girişimlerinden bahsedilirdi. Şimdi o duvar aşıldı. Artık iç içe bir görüntü var. Daha farklı bir durum da görünüyor: Cemaat yapılarının merdiven altı çalışma usullerine Diyanet uygulamalarında bolca rastlıyoruz. Kur'an Kursları furyasında en açık şekilde zaten beraberler.Halkı onların kucağına ittikHer ne olursa olsun, milletlerin karakteri ve ona göre şekillenen sosyal yapı kolay kolay değişmez. Yüzyıllar boyu dinden geçinenler "Din bu" dediler, halk dinlediği kadar dinledi ve kendince saf ve temiz bir hayatı yaşamaya çalıştı. Yalnız bu zıtlıkta zamanla halkta da psikolojik yarılmalar olması kaçınılmazdı. Devletin zayıf düştüğü dönemleri bunun için kullanırlar, kullandılar. Birileri düşüşe çare ararken