"Dibin dibi"nde debeleniyoruz

Çıkmaz sokakta ilerliyoruz. Görenler konuşacaklar. Açık ve keskin konuşacaklar. Sarsmak için, silkelemek için konuşacaklar. Yoksa bu hipnozdan uyanacağımız, serildiğimiz yerden kalkacağımız ve doğrulacağımız yoktur. Nereye geldiğimizi anlamak ilk meseledir ve artık âcilden âcildir. Siyasetçiler ve her türden hizipçiler-mezhepçiler dar alanlarda oyalanadursunlar, benlik çukurunda debelensinler diyemeyiz. Oradan vuruluyoruz ve debelenen bütün ülkedir. Gerekirse onların egosuna hücum ederek sarsacağız. Sahtecilik ortam bulursa yol alır. Biz bu fırsatı veriyoruz. Bir defa ihtilaf çıkarmada üstümüze yok. İncir çekirdeğini doldurmaz konularla çekişiyoruz. Bozgunun taşıyıcı kolonlarından biri de bu. İstismar ustaları bu köklü arızayı da tepe tepe kullanıyorlar. Didişen gruplar kapışadursunlar, "Atı alan Üsküdar'a geçiyor". İsim-resim verecek değilim. Bilineni bildirmeyi, görüneni göstermeyi çoktan geçtik. Orası karartılmış alan. Karartmaya rağmen problem belli: En açık dertlere çözüm getireceklerin gözleri boşlukta geziniyor. Bilinenler söylenemiyor. Söylenenler duyulmuyor veya hemen kapatılıyor. Anlaşılmaz bir ürkekliğin, korkaklığın kıskacında kıvranıyoruz. Anlaşılan, bozulmadan payını almayan kalmadı. Her taraftan yaralanan memleket derdinin dertlisi bir avuç insana düşen yük ağırdan ağır hale geldi. Soran anlar Soru sormadan anlayamayız. İçine düştüğümüz durumun sebeplerini net sorularla bulacağız. "Nereye geldik Ne oldu da böyle oldu Niye böyle oldu" gibi basit sorulardan başlayacağız. Önünde sonunda varacağımız yer insanın bozulmasıdır. Toplu bozulmaya dönüşen sonuçları yaşıyoruz. Bu bozulmayla kendimize uygun bozukları seçiyoruz. O da, onlar da bu temel arızayı kendi heveslerine zemin ederek ilerliyorlar. Bu bozgunu fersah fersah ileri götüren bir yönetimimiz var. Merdiven altı kurgularını, hayata ve gerçeğe uymaz hallerini kural haline getirmek isteyen bir kuralsızlığın cenderesine düştük. İşin bu tarafı konuşulmuyor. Konuşulmayan daha pek çok şey var. İnsan ve toplum bozuldu dedim. Kimlerin ve nelerin bozduğunu konuşmuyoruz. Anlama derdimiz askıda. Bir türlü o askıdan indirilmiyor. Çünkü bozgunu yönetenler, halkı küçük dedikodularla oyalayarak bozuk yapıyı ayakta tutmaya çalışıyorlar. Düzeltmek gibi bir dertleri olacağını aklınıza getirmeyin! Maksat öncelikle bozmaktır. Bozulmayan yapılarda bozguncular rahat edemezler. Bozarlar. Yine tekrar edeceğim, toplumun bazı sinir uçlarını devamlı yokluyorlar, insanlar onlarla uğraşırken geride ne yapacaklarsa yapıyorlar. Mesele bu kadar net ve açık. Yazmaya başlasak birçok konu çıkacaktır. Elbette bu durumun yol açtığı sıkıntılı durumların dökümünü yapmadan da olmaz. Öncelik ve yüksek tesir sıralamasını doğru yaparsak nereden başlayacağımızı görürüz. Din dediğin Benim ilk sıraya koyacağım din anlayışındaki sapmalardır. Çünkü en çok oradan vuruluyoruz. Bunun arkasındaki seçilmiş cehalet, tabii asıl sebep sayılmalıdır. Din sapması her türüyle, mutasyonlarıyla dalga dalga yayılan bir virüs gibidir. Kovid virüsünden de, enflüanza bakterisinden de beter yıkıcılıktadır. Yanlışa inanış ve bağlanışla gelen, her fikri bozan bir virüs bu. Yaygınlaştıkça yaygınlaşıyor ve "Bu budur" deyip konuşturmuyorlar. Bu hâl de normal karşılanıyor. "Ya kabul edersin ya da dine karşısın". Hangi dinse Abartmıyorum, olan tam da bu. Tartışamazsın! Senin aklın yetmez! Sonra akıl ve düşünce de nedir Bu iman işidir. Ya inanırsın, ya inanmazsın. İlla benim dediğime inanacaksın! Değilse her türlü yandın! Virüsün yaptığı da bu. Böyle bir Tanrı adına konuşmalar devrindeyiz. Devletin tepesindeki de böyle diyor: "Nass var, sana bana ne oluyor" "Hangi nass" diyen yok. "O öyle anlaşılmaz" diyen yok. "Neden bahsediyorsun" diyebilen yok. Ağzını açacak olan dine karşı olmak suçlamasından korkuyor. Yani Tanrı adına konuşan şark tipi ruhbanlığın, şiî terminolojisiyle söylersek Âyetullahlığı aşan Âyetullahlığın çeşitleriyle değişmez sapkınlığı her düşünceyi bastırır ve kovar halde. Bozulma her yerde Dikkat edin, iş sadece dinde ve dinden konuşan sahtecilerde kalmıyor. Ana fikir akımlarına bağlananların hepsi aynı şekilde davranıyor. Toplu bozulma dediğimin kahredici örneği budur. Gel gör ki böyle temel bir bozulma da konuşulmuyor. Türkiye'nin -benim tabirimle- müsülmancısı, sosyalisti, milliyetçisi aynı kodların değişik versiyonlarıyla hareket ediyor. Müsülmancı kendi din anlayışını konuşturmuyor. Diğerleri de inançlarını ne sorguluyor, ne sorgulatıyorlar. Her alanda donmuş ve dondurulmuş, yaradılışa ve hayata ters bir tutum içindeyiz. Bunu gördüğümüzden de emin değilim. Çokça yazdım: Atatürkçü Atatürk'ü, sosyalist mesela Nâzım'ı, İslamcı kendisiyle benzerliği