Krizler yaratan kimlik siyaseti kafa karıştırmakla kalmaz, birliğe kezzap suyu döker. Şüphesi bile ayırır, böler. Devlet-millet hayatında farklıklara değil, beraberliğe, bir olana, bir araya getirene bakılır. Onu tartıştıracak farklılıkları öne çıkarmak ayrımcılığın sinsi yüzüdür. "Biz her şeyi beraber yaptık" diyerek egemen güce karşı saldırıya geçmeye kadar varır. Bizde İslamcı görünen cenahın bir bölümünün güttüğü ve PKK çizgisindekilerle birleştikleri argümanlardan biri budur.
Niyet, şu veya bu hak hukuk meselesi veya demokratik tavır gösterme değil, devleti kuran unsura ortak getirmektir. Devamı "Beraber yaptık ama sadece senin adın var" şeklinde gelir. Nereye varacağını iyi biliyoruz. Yüzyıl önceye kadar ve sonra yüzyıla yayılan ayrılıkçı hareketlerle yaşadık.
Bu davayı güdenler tarih, millet, devlet nedir bilmez değiller. Bir devlette yetmiş iki buçuk millet olabilir ama devletin adı tektir. Ordusu kurucu milletin ve devletinin ordusudur. İslamcılarımızın motivasyonu ayrı. PKK'nın dediği açık: "Ben seni, yeni efendilerim büyük güçlerle döveceğim, zamanı gelince de ayrılacağım". "Zamanı gelince" ibâresi önemlidir. O vakte kadar egemen güç yıpratılır, sürecin ağır masrafı ödettirilir, kimlik oluşturma bedeli de ona yüklenmiş olur.
Şimdi bizde bu süreç mi yürüyor derseniz, kesin bir dille "evet" derim. Hatırlayın, terörün başı, "Yirmi yıla ihtiyacımız var" demişti. O yirmi yıl bitti. Kimse üzerinde durdu mu bilmiyorum, görüntülü zehir zakkum –sözüm ona- terörsüzlük açıklamasında, "Ayrı devlet kurmaktan vazgeçtiklerini" buyurdu. Argo tabirle söylersem belki daha rahat anlaşılır: Adam, "söğüşleme"nin ve alınacak tavizlerin bitmediğini söylüyor. Olur olmaz, yaptırır veya yaptırmazsınız ama hedef bu.
KİMSE KİMSEYİ ALDATMAYA KALKMASINAçık konuşacak yerdeyiz. Bizde kimlik krizlerini yaratanlar bir yerde birleşiyorlar. "Burada sadece Türkler yaşamadı, yaşamıyor.. dolayısıyle hâkimiyet de yalnız onların elinde olmamalı" diyorlar. 23 yıldır tam bu görüştekiler başımızda. PKK ayrılıkçılığı ile egemenliğin sahibi hakkındaki görüşleri tam birleşmese de hedef bir olduğu için mutabakat halinde yol yürüyorlar. Bu temel görüşe sahip olan iktidarımız, 2013 açılımlarını memleket meselesi gördüğü için değil bu ideolojik güdüyle açtı. O günden bugüne gördüklerimiz yine o ideolojik bakış ve hedeflerin ürünü.
Basitçe anlatalım: Devletler, vatandaşlarını "Tasada kıvançta birlik"e inandırırlar. "Bir değiliz, sen benim hakkımı yedin!" diyen olursa ayrışma kaçınılmaz olur. Bizde yaşanan budur.
Kendinden şüphe ettirilenlerin ortalığa dökülüşü de bundandır. Dert bir değil ki. 26 Ağustos'a itibar eder görünenler 30 Ağustos'a soğuk bakıyorlar. Bu da son yılların işi büyük bir cehalet örneği. Birileri Malazgirtçi, birileri Dumlupınarcı, çatıştırıyorlar. Ahmaklığa bakar mısınız "İkisi de bizim. Doğrusunu yanlışını usulünce konuşuruz. Osmanlı da biziz, Cumhuriyet de" diyemez hale geliyoruz.
Tarihi bütün kabul edecek bir bilinci boğuyoruz. Burada birlik beraberlikten eser kalmamacasına ayrışma kaçınılmaz olur. Hükumetimiz maalesef tavır ve davranışlarıyla bu algının yayılmasına yol açıyor.
EN TEPEDEN KARGAŞAOrtalık kaynıyor. Birkaç yıldır Malazgirt'te çok kötü düzenlenmiş, devlet mehabetinden uzak törenlere bir yenisi eklendi. Malazgirt'te, Türk Kürt Arap birliği denmesi her bakımdan yanlıştı. Malazgirt'te Türk Ordusu'nda bu unsurlar yoktu. Tekrar edeceğim, olsa da durum değişmezdi. Çanakkale'de az miktarda da olsa Kürt, Arap, Musevi, Ermeni.. vardı. Ordu Türk Ordusu'ydu. Hepsi fert olarak hakları eşit vatandaşlarımızdı. İngiliz Ordusu'nda İngiliz oranı yüzde beşi geçmezdi. Ordu İngiliz Ordusu'ydu.