Kendime dürtüler

İnsan, kelâm ve kalem sahibi olarak sözü sesi ve eliyle zamana kendini nakşeder. Ruhunun, aklının, gönlünün bütün hamulesi nihayet can ve tenin bütün hâli ve amali söz ile aşikâr olur. İnsanın kelâmı ile kemali arasında kıldan ince kılıçtan keskin bir yol vardır. Hayy'dan gelip Hû'ya gittiği bir hengâme arafında insan suretinde yaşadığı imtihanda onun kendini ifadesi ve ifadelere muhatap olması sözün tesiri, gücü ve yetkinliği ile alâkalıdır. Duymak bu bakımdan bilgeler tarafından çok önemsenir. Öz kendisini sözde aşikâr eder, gözde ayan olur, kendözde ben olur. Hulasa insan sözü güzel derse güzele, çirkin söylerse kötüye yol yapar da bunu bilmek için nice badire, yangın ve can yakan düşmeler kalkmalar yaşar. İyinin doğru güzelliği zuhur edip aşikâr olacaksa canlar kendimize güzel sözler ve güzel düşünceler ile yönelelim. Kendisine ne ise insan, kâinat ona o surette yansır. Mevlânâ kavlince gül düşünür gülistan, diken düşünür dikenlik olur. İnsan sözü özünden değilse her ayrılış gibi her şey ile arasına da öylece mesafe koyar. Direnip inat ettikçe de bu yolda diken toplamaya devam eder. Bu bakımdan aydınlık aydınlığı, karanlık karanlığı çeker. İmtihanlar da hayatta bize kör ve sağır olduklarımızı görelim ve duyalım diye gelmez mi Allah bir mihnet yükleme egosu mudur ki hâşâ insana yüklendikçe onu ezsin. Özündekine mesafe, yolundaki taşları kafana fırlatmak değil de nedir

Sözün esasında ve özünde aslında evrenin tamamını kapsayan samimiyet meselesi yatıyor. İnsan ne derse desin, neyi anlatır, tartışır, ortaya koyarsa koysun samimi söz er geç muhtapta anlam doğurur. İyinin güzel doğruluğu ve bilgece anlayış da esasen bunun üzerine var olur. Var olmak özden önce ise bu ancak kendi mesuliyetimizi idrakle mümkündür. O bakımdan samimi düşünmek, beklentisiz olmak, hesap kitap gütmeden kelâmı deyivermek kendimize, evrene ve hakikate karşı sorumluluğumuzun merkezindedir sanki. İnsan kelimesi içindeki "üns" manası yani "yakınlık" işte bu samimiyetle olacağı gibi nisyan yani unutma ise aynı şekilde samimiyetle açılan mesafenin neticesi değil midir Kendimizi dürterken ve dahi farkındalıklar ile kendimize bilgelik algoritmaları yüklerken sözümüzün çiçekli ve hoş kokulu bir samimiyet içermesi önemlidir. Üslup ve içerik tenakuz içinde olmaz ise bizi rahatsız etse de acı ilaç gibi kendimizi düzeltme yolunda bize kapılar açabilir. Bu bakımdan samimiyetle konuşmak sözün gücünü hakikat vadisine akıtmak yolunda fevkalade önemlidir. Gönülden gönüle olan yolda samimiyet er geç Ergenekon'dan çıkıp umrana ermeyi mümkün kılacaktır. İçimizdeki demir dağları eritip sıkışıp kaldığımız dağlardan bizi halas edecek o imkân içimize ve dışımıza sözümüzün vicdani ve samimi bir öz taşımasındandır, dense herhalde yanlış olmaz. Elbette bu sözlerin ilk ve son muhatabı nefsimdir, yoldaş olup da halleşenlere de eyvallah.

Bu yolda diğer bir husus sözün içine zehir karıştırıp kendimizi iğfal demek olan dedikodu meselesinden uzak durmak önemlidir. Çünkü her zan, her kin, her öfke, her kibir, her haklılık iddiası ve sanrısı bizi kendimize biraz daha bataklık eder. Diğerinin ötesini berisini çekiştirmek, yakasını paçasını yırtmak sadece olumsuzu davet ve olumlu olan ile aramızda mesafeyi ötelemek demek olacaktır. Belki de çok kolay çözülecek bir meseleyi karanlık içinde olmaza sürüklemek de bu meyanda mümkündür. Bu sebeple kendimize süngü çekmek olan dedikodu aslında kendimizi kendimize anlatırken başkalarına dair hüküm füruşluk ederek yozlaşmanın da bir yoludur. Doğrunun iyi güzelliği hayatın zarif tebessümü birden kardeşinin eti yeme iğrençliğine dönünce orada artık insanî umranın izleri silikleşmeye başlar. Bu bakımdan sözün gücü ve kelâmın kemale giden bir yol ve yolculuk olmasında dedikodular ve vesvese tam tamlarının derhal samimi ve güzel kelâm ile tedavi edilip sükûnetin davet edilmesi bilgece bir özün zuhuru için faydalı bir tedbir olabilir. Kendimizi dürterken bir anda sadırlardaki vesvese karanlığının yerini aydın bir tebessümün alması bakımından bu fevkalade önemlidir zannındayız. Kendimize dedikodu ve kîl u kâl bir öz enkazı bırakmamak için hayatın içindeki yerimizi düşünüp kendimize dönmek için söze bir lâtif tebessüm katma zamanıdır.