Habermas'ın ethosunun sınırları

"Kadınların duyarsız paranoyaklara tapması gibi halklar da totaliter faşizmin önünde diz çöker. Bu, kendisini adamış insanlardaki paranoya öğesinin, bir canavar olarak gördükleri paranoyağa cevabıdır; varlığına müteşekkir oldukları vicdansızın vicdan azabından duydukları korkudur. Yüzlerine bile bakmayan, onları birer özne yerine koymayan, çeşitli amaçların gerçekleştirilmesi için kullanan adamların peşinden giderler. Herkes gibi bu kadınlar da irili ufaklı erk alanlarını kapmayı din edinmiş ve kendilerini toplumun da onları gördüğü gibi kötücül şeyler haline getirmişlerdir. Özgürlüğü hatırlatan her bakış onlara, fazlasıyla naif bir baştan çıkartıcının bakışı gibi görünür. Dünyaları tersine dönmüştür."

Adorno - Horkheimer Aydınlanmanın Diyalektiği

"Eleştirel kuram" olarak bilinen düşünce akımının temsilcisi olan Frankfurt Okulu 100 yaşına girdi. Kuruluş sürecinde, Ortodoks Marksizm'in tarihsel determinizmi ve iktisadi indirgemeciliğini restore etmeye girişen "eleştirel kuram" düşünürleri kültür öğelerini merkeze alan bir analiz formuna yöneldi. Freud'un psikanalitik metodundan da beslenen Frankfurt Okulu, liberal kapitalizmin krizi karşısında tüketim toplumu kavramsallaştırmasıyla kitle kültürü eleştirisine yoğunlaştı.

Frankfurt Okulu, düşünsel gelişiminin zirvesine Üçüncü Reich döneminde ulaştı. Başka bir deyişle, Hitler iktidarının uyguladığı soykırım, o dönemki temsilcilerinin tamamı Alman Yahudisi olan Frankfurt okulu düşünürlerinin politik yaklaşımlarını ve sistem analizlerini şekillendirdi. Öyle ki, eleştirel teorinin ana metni sayılan "Aydınlanmanın Diyalektiği" kitabının önsözünde Adorno ve Horkheimer, "Aslında amacımız, insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaktan fazlası değildi" sözleriyle Holokost travmasının, tezin ne kadar merkezinde olduğunu ifade ediyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı'nın yaşandığı yıllarda kaleme alınan Aydınlanmanın Diyalektiği'nde Adorno ve Horkheimer, Nasyonel Sosyalist tecrübenin Batı tarihi içinde bir yol kazası değil doğal sonuç olduğunu söylüyordu. Adorno ve Horkheimer'a göre; Aydınlanma ve ilerleme düşüncesinin toplum ve doğa üzerinde egemenlik kurma iddiası Batı aklı özelinde bir öz-yıkıma sebep olmuştu.

Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın doğa ve toplum üzerinde iktidar kurma söylencesini mitolojik anlatıya dönüş olarak yorumladı. Frankfurt Okulu'nun diğer kıdemli temcilcisi Herbert Mercuse, daha sonra ise Adorno'nun asistanı Jürgen Habermas teknik ve bilimin ideoloji yani aydınlanmaya hizmet etmek için araçsallaştırıldığı teziyle teoriyi geliştirdi.

Günümüzde "eleştirel teori" ve Frankfurt Okulu iletişim kuramları arasında muteber bir konuma sahip olarak görülüyor. Entelektüel çevrelerde ekstra değer atfedilen Frankfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi Habermas'ın Gazze halkına katliam yağdıran İsrail'e açık destek veren bir bildiriye imza atması bu yüzden şaşkınlığa sebep oldu.

Öyle ya, otoriter yönetimleri eleştiren, öteki ve ötekiyle yaşama kültürü üzerine kitap yazmış, eleştirel yaklaşımın son neferi bir filozofun zalimin yanında yer alması anlaşılamazdı. Bu bir "iletişimsel eylem" kazası olmalıydı. Ancak durum hiç de böyle değildi.