Önce demokratikleşme zemini

Seçim sonrası ağır kayba uğrayan "iktidar cephesi"nin onca kamplaştırma ve kutuplaşmadan sonra "yumuşama" perdesinde ortaya attığı "yeni anayasa" atraksiyonunun ülkenin gerçek gündemini saptırma, zaman kazanma ve kamuoyunu oyalama maksatlı olduğu çok geçmeden açığa çıkıyor.

Bu rejimde "demokratik anayasa"nın olmayacağı son "suni çıkış"la bir defa teyid ediliyor.

Ve yirmi iki yıldır 12 Eylül darbesinden kalma YÖK gibi demokratik eğitimin engeli antidemokratik kurumları, partilerin yönetimini, milletvekili seçimlerini genel başkanların sultasına bırakan, ön seçimin, tercih sisteminin, siyasetin finans denetiminin olmadığı siyasi partiler ve seçim kanunlarını devam ettirip hoyratça kullanan iktidarın yeni bir "tezgâh" peşinde olduğu açık.

"TEK KİŞİLİK OTORİTERLİK"TE DEMOKRASİ İNŞA EDİLEMEZ

Doğrusu, dönemin AKP'li Başbakanının büyük iddia ve beklentilerle çıkarmaya çalıştığı -sonunda istifaya zorlanmasına mal olan- "siyasi ahlâk yasası"nı bizzat Cumhurbaşkanının "bu yasa çıkarsa ilçe başkanlığı yapacak kimse bulamayız!" tepkisiyle ıskartaya çıkartan, tamamen ranta saplanmış bir siyasi zihniyetten demokratikleşme çıkmayacağı ortada idi.

Bu açıdan 15 Temmuz bahaneli 20 Temmuz OHAL darbesini dayatmakla sorgusuz-sualsiz yüz elli bin kamu görevlisini hiçbir demokraside ve hukukta olmayan "tek imzalı" KHK'larla, istihbarat jurnalleriyle, sahte ihbarlarla kamudan ihraç eden, binlerce bebeği, çocuğu, on binlerce mâsumu yargısız infazla yıllarca cezaevlerinde tutarak vicdanları kanatan her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu insafsızca ve iz'ansızca dayatan bir siyasi iktidardan hukuk beklenemezdi.

Hiper enflasyonla ağır bedelini dar gelirli geniş kesime yüklediği pahalılıktan şikâyet eden tweetler atan 160 binden fazla vatandaşa soruşturma açtıran, on binden fazla vatandaşı hapis ve para cezasıyla cezalandıran, sokak röportajı yapan gençleri tutuklatan "tek kişilik yönetim"den zaten demokrasi çıkmazdı.

RTÜK'ü medyanın başında "Demoklesin kılıcı" gibi sallandırıp iktidardakilerin yanlışlarına dikkat çeken kanallara ceza üstüne ceza yağdıran, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üzerinden ayar verdiği yargıyı "siyasetin sopası" durumuna düşüren, Basın İlân Kurumu benzeri kamu kurumlarını hukuka ve kanuna açıkça aykırı olarak basın üzerinde siyasi baskı ve ceza aracı olarak kullanan, düşünceyi ifade hürriyetini bile bile kelepçeleyen "tek kişilik hükûmet", demokrasiyi, hukuku esas alan "demokratik anayasa" inşa edemezdi.