Fazla mühendis

1

Bu kavramı ilk defa Murat Kurum için kullanmıştım bir dost sohbetinde...

2

Bilindiği gibi Milli GörüşAk Parti belediyeciliği hizmetyatırım belediyeciliği olarak temayüz etmiştir. (Bu arada, ifade etmeliyiz ki Milli Görüş'ün ümmet ve millet anlayışı, ahlaki ve manevi değerleri üste tutan tavrı Ak Parti'nin şahsı manevisinde mündemiçtir.)

Böyle olmak mecburiyetindeydi.

Merkez ve merkezin kontrolündekiizindeki halk tarafından pek kabul görmeyen hatta yer yer tehlikeli olarak vasıflandırılan bir hareket olarak, insanların dikkatini celp etmek ve hayatlarını kolaylaştıracak işler yapmak mecburiyetindeydiler. Ancak bu şekilde geniş kitlelerce kabul görebilirlerdi.

Kaldı ki beldelerin bakıma, insanların da hizmete ihtiyacı vardı...

Zamanla bu anlayışişleyiş biçimi Ak Parti belediyeciliğinin alameti farikası haline gelirken, belki de haklı olarak başka şeylere yeterince kıymet veriyor muyuz sorusu pek akla gelmedi...

Acaba; vicdani, ahlaki, manevi mütealaşkın olanı ihmal mi ediyorduk

Hakkı teslim etmek gerekir ki; Ak Parti zaman içinde, hem yerel yönetimlerde hem de merkezi idarede sayılabilirölçülebilir şeyler yapma konusunda büyük başarılar elde ederek çıtayı çok yüksek bir yere koydu.

Neredeyse 'hizmet yoğunluğu' insanları artık bu hususta duyarsıztepkisiz hale getirdi, körleştirdi...

Tabii ki bunların hepsi bir mühendislik başarısıharikasıydı...

3

Evet! 'Hizmet Siyaseti'ni ta 1994'te İBB'de Tayyip Erdoğan başlatmıştı.

Lakin, Tayyip Erdoğan İBB başkanlığını kazandığında Marksist gelenekten gelme bir arkadaşım bana, Erdoğan'ı kastederek "İstanbul'da ümmetin masum vicdanı" kazandı demişti.

Buraya özellikle dikkatinizi çekmek isterim: Türk siyasi tarihinde ön ismiyle hitap edilen tek siyasetçi olma vasfını Erdoğan işte bu masum vicdanı temsiliyle elde ediyordu... Bu vicdani duruş ve eylemler sayesinde tereddütsüz bir şekilde 'kimsesizlerin kimi, sessiz yığınların sesi' oluyordu... Bu vicdaniahlakiinsani tarafı Erdoğan'ı ve arkadaşlarını başkalarından farklı ve de üstün kılıyordu... Özündeki bu cevher sayesinde Erdoğan hiç tereddüt etmeden bir fakir sofrasına diz kırıyor, bir düşkün tabutuna omuz verebiliyordu... Hiçbir şey ama hiçbir şey milletle arasına mesafe koyamıyordu...

Sonraki süreçte de Erdoğan hep 'hizmet' ile 'vicdan'ı paralel götürmeye çalıştı.

Ne var ki gün geçtikçe 'hizmet'in temsil gücü ve görünürlüğü, yani işin mühendislik tarafı vicdan tarafına ağır basmaya başladı.

O kadar ki; Erdoğan'ın kendisi dahi; kültür ve eğitim konusunda istenilen seviyede bir başarı gösteremedik... diye şikayetlenebiliyordu...