Tarihi perspektifte Türkiye ve İran'a biçilen roller

1979 yılında İran'da rejim değişikliği olduktan hemen sonra İran ve Irak savaşı başladı. Her iki komşu ülke 8 yıl süren savaşın içine sokuldu. Sonra Irak parçalandı ve İran yıllardır süren ambargolara maruz kaldı önümüzdeki süreçte de kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Irak'ın parçalanması Suriye'nin de parçalanmasını tetikledi. Şu an İran milli gücü oldukça zayıflamış, ana karası dışında kullandığı paramiliter güçler nedeniyle dünyada terörizmle anılan ve sosyal yapısı oldukça kırılgan hale gelmiş bir ülke konumunda. Ama belki de en önemlisi Ortadoğu'da Sünniliğe karşı Şiiliğin kalesi durumunda bir pozisyona sahip olmasıdır. İran'ı emperyalist güçler için en değerli kılan özellik Şii-Sünni karşıtlığını stratejik devlet politikası haline getirmesidir. İran'ın Şii Sünni birlikteliğini yaratmak yerine radikal Şii öğretisi ekseninde mezhepsel karşıtlığı devlet politikası olarak yıllardır yürütmesi elbette genel İslam öğretisiyle açıklanamaz. O zaman ne ile açıklanabilir bunu herkes biliyor. Gelelim Türkiye'ye. Şah döneminde Humeyni rejimi için İran hazırlanırken Türkiye Kenan Evren üzerinden radikal sekülerizm için hazırlandı. önce Türkiye'de darbenin alt yapısı oluşturuldu, sonra ABD'nin bizim çocuklar dediği sözde insanlar darbeyle başa geçirildi. Ancak Kenan Evren ve saz arkadaşları sadece ülkeyi yönetmek için değil aynı zamanda Türk toplumunu dönüştürmek için emperyalist ideolojiyle birlikte geldiler. Amaç radikal seküler bir toplum yaratmaktı. Bunun için de Büyük Atatürk'ü emperyalist politikaları için kullanmaktan da çekinmediler. Hatırlayalım İran-Irak savaşı devam ederken ülkemizin başına da PKK belası musallat edildi. 80'li-90'lı yıllarda terör, ekonomik krizler, sosyal ve siyasal kaoslarla boğuşurken üstüne üstük modern terör tarihinin en gelişmiş terör örgütü FETö bizi içeriden yıkmak için hazırlandı. Aslında arka plandaki büyük resme bakacak olursak aynı anda hem İran'da hem de Türkiye'deki bu değişikliklerin sebebi neydi Daha geniş bağlamda Ortadoğu'da bir şeyler planlanıyordu. Bu sinsi plan birbirine komşu Şii kökenli radikal bir İslam devletiyle Sünni kökenli radikal seküler devletin nihayetinde birbirleriyle savaştırılmasından başka bir şey değildi. Ancak süreç emperyalist sömürgecilerin istediği gibi olmadı. İran'da çizgi değişmezken Türk toplumu kendisine düşman unsurları içte ve dışta birer birer yenmeyi başardı. CB Erdoğan liderliğindeki oluşum ülkeye siyasal istikrarı getirirken aynı zamanda değerlerinden hızla koparılmaya çalışılan Türk toplumu kendi kodlarına yeniden dönmeye başladı. Salt sekülerizmi modernlik olarak gören ve hatta Atatürkçülüğü bu dar kalıplar içerisine hapsetmeye kalkan kutuplaştırıcı anlayış yavaş yavaş yerini inanç ve değerlerin hiçbir engel olmadan rahatlıkla içselleştirilebileceği gerçek laiklik eksenine döndü. PKK yurt içinde yok edildi, FETö kalkışması boşa çıkarıldı ve başarısız oldu. Sonuç olarak İran aynı kaldı ama Türkiye aynı kalmadı. O yüzden de Irak'tan sonra İran ve Türkiye arasında planlanmış olan emperyal savaş gerçekleşmedi. Ancak Ortadoğu'daki yeni gelişmeler bölgede yeni gerilimlerin de habercisi durumunda. Hiç kimse merak etmesin aralarında gizli ittifak olduğu aşikacirc;r olan İsrail ile İran doğrudan bir savaşa girmezler. Ancak Ortadoğu'da uygulanmaya çalışılan asıl strateji Müslüman Arap ülkelerini İsrail'in etrafında toplayıp İran'la çatışmaya sokmak. önümüzdeki dönemde gerçekleşebilecek muhtemel gelişmelerin Türkiye'ye etkisini çok iyi düşünmek lazım. Bizim asıl hassasiyetimiz iç cephededir. Yerel seçimlerle siyasal sistemimize sızan PKK aparatları üzerinden Türkiye'yi 90'lı yıllara döndürme projesinin hazırlıkları yapılmakta. Ve FETö bu aparatlara adeta can suyu sağlamakta. Ekonomik hassasiyetler içeriden ve dışarıdan yönlendirilen terminal uçları tarafından istismar edilmeye çalışılmakta. Doğal olarak FETö bitmeden PKK'nın tam olarak bitirilebileceğini söylemek çok güç. O yüzden FETö'yle mücadeleye ağırlık verilmesi son derece elzem bir konudur. Görünmeyen ve öngörülemeyen FETö aparatlarını görünür ve önlenebilir hale getirilmesi için gerekli sistemlerin tesis edilmesi, mücadele sürecinin sadece polise ve savcıya bırakılmaması, FETö ile mücadelede işi bilen uzman insanların sisteme dahil edilmesi oldukça yüksek faydalar sağlayabilir.