1 Mayıs

Yaşadım o günleri, kabus gibiydi. Kahvehanelerin kurşunlandığı, öğrenci servislerinin bombalandığı, her gün onlarca kişinin öldürüldüğü günlerdi. İnsanlar, sokağa çıkarken bile tedirgindi.

Ve 1 Mayıs geldi çattı.

Herkes "Bir şeyler olacak" diyordu. Ama o kadarını kimse tahmin etmiyordu. 1977'de İstanbul Taksim Meydanı'nda binlerce insan toplanmıştı. Akşam saatlerinde kürsüde DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşuyordu. Bir anda silahlar patlamaya başladı. Maocu ve Leninci gruplar birbirine girdi. Tam bir can pazarı yaşandı. Kurşunlardan kaçanlar Kazancı Yokuşu'nda sıkıştı. Pek çok kişi orada ezilerek can verdi.

Bilanço ağırdı: Bazıları kurşunlara hedef olan, bazıları da sıkışan tam 36 kişi can verdi. 130 kişi de yaralandı. Olay, ertesi günkü pek çok gazetede Maocu-Leninci çatışması olarak yer aldı. Ama zaman içinde 'Faşistlerin saldırısına" evrildi. Hatta isimlerini vermeyeceğim olayların içinde yer alan ve doğruyu ortaya koyan pek çok solcu da kendi mahallesi içinde linç edildi.

O dönemde solun bir geleneği vardı. Fraksiyon çatışmalarında birbirlerini öldürürler, 'Faşistler katletti" diye bağırırlardı. En çarpıcı örnek de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde işlenen Mustafa Kuseyri cinayetiydi. "Faşistler katletti" diye sokaklara çıktılar, orduyu göreve davet ettiler. Yıllar sonra Hasan Cemal gerçeği yazdı. Mustafa Kuseyri, kendi arkadaşları tarafından öldürülmüştü. Hatta Hasan Cemal'in yazdığına göre, gerçeği örtülemek için kan izlerini de gazeteci Cengiz Çandar silmişti.

Aslında o günden bu yana değişen bir şey yok. O dönemde bu yapılanlara "ajitasyon faaliyeti" deniliyordu. Bugün de gerçekler çarpıtmak için "algı operasyonları" düzenleniyor. Sosyal medya da genellikle bu amaçla kullanılıyor.

Bugün 1 Mayıs...

Devlet de geçmiş tecrübelerin ışığında o acıların bir daha yaşanmaması için tedbirler alıyor. Sakın yanlış anlaşılmasın,