6-8 Ekim olaylarının iç yüzü

Asıl adı Ayn-El-Arap olan Kobani olayları unutulmaya yüz tutmuşken tam 10 yıl sonra mahkeme kararları iki gün önce açıklandı. Bir partinin eş genel müdürü ve sırtını şimdilerde cezaevi duvarlarına dayayan birtakım siyasiler de dahil pek çok PKK yandaşı Türk adaleti karşısında hakkettikleri cezalara çarptırıldılar. 6-8 Ekim 2014 tarihinde meydana gelen olaylarda PKK yandaşları 35 il ve 96 ilçemizde sokak gösterileri çıkarıp adeta buraları yangın yerine çevirdiler. Bu olaylarda içinde rahmetli Yasin Börü ve arkadaşları da olmak üzere 37 vatandaşımız PKK'lı canilerce katledildi ve güvenlik görevlilerimiz de dahil 700'den fazla insanımız yaralandı. Çok büyük maddi hasar meydana gelirken kamuya ait bina ve araçlar bu alçaklar tarafından ateşe verildi. HDP'li eş müdürlerin Kandil'den aldıkları talimatlarla halkın kışkırtılması, PKK sempatizanlarının dağdan inen teröristlerle birlikte olaylara katılmaları bu vahim tablonun oluşmasına zemin hazırladı. Ancak sadece şehirlerde yaratılan terör olaylarına odaklanılmışken olayın arkasında tezgahlanan sinsi planı gözden kaçırmamak gerekir. 2014 yılı Ekim ayının başlarında DEAŞ terör Örgütü Suriye'nin kuzeyindeki Türkiye sınırına bitişik Ayn-El-Arab Şehrine saldırı yapmaya başladı. Suriye'deki PKK terör örgütü elemanları da sözde bu şehri savunmak için DEAŞ'la çatışmaya başladılar. İşte tam da bu noktada olası katliamları önlemek için Türkiye Ayn-El-Arap'daki neredeyse tamamı Suriyeli Kürtlerden oluşan sivillere kapıları açarak onların güvenliğini sağlayacak yurt içindeki yerlere geçmelerine izin verdi. Ancak son derece insani olan bu hareket PKK yandaşları için yeterli olmadı. Türkiye'den sözde DEAŞ'a karşı Suriye'deki PKK'ya yardım etmesini istediler. Eğer yardım etmezse Türkiye'deki şehirleri işgal edecekleri ve olay çıkaracakları tehdidinde bulundular. Burada amaç PKK'yı Türkiye'nin tanımasını sağlamak ve terör örgütüne meşruiyet kazandırmaktı. Size hiç garip gelmiyor mu neden Suriye'deki bir şehirde meydana gelen bir gelişmeden dolayı Türkiye'deki şehirlerin yakılması tehdidinde bulunuluyor Bu konuda dönemin ABD Başkanı Barack Obama bile sayın Erdoğan'ı arayarak telkinlerde bulunmuştu. Ancak Türk devleti bu dayatmayı kabul etmedi. Meydana gelen olayları bastırdı ve Irak peşmergelerin Türk toprakları üzerinden Ayn-El-Arap'a geçmesini sağladı. Böylece PKK ve arkasındaki emperyalist güçlerin sinsi planları boşa çıkarıldı. Ancak bunu yapanlar kanun karşısına çıkarıldı ve iki gün önce açıklanan cezalara çarptırıldılar. Şimdi gelelim günümüze. Dikkat edilirse artık PKK aparatları ve siyasal yandaşları eskiden olduğu gibi sokak gösterileri ve birtakım şiddet içerikli eylemler yapamıyorlar. Hatta bu cezalar açıklandığında bir sürü ağza alınmayacak hakaretler ve birtakım tehditler savurmanın ötesinde başka da bir şey yapamadılar. Bu değişimi anlamak lazım. Önceden PKK yandaşları pek çok yerde kolektif sokak eylemleri yapabiliyorlardı hatta bu eylemleri şiddet içerikli geniş çaplı olaylara döndürebiliyorlardı. Çünkü önceden sokak eylemlerine dağdaki PKK'lı teröristler de katılıyorlardı. Ancak şimdi artık dağda terörist kalmadı. Kahraman ordumuz dağda terörist bırakmadı. Ayrıca terör örgütünün halkı kontrol kabiliyeti kalmadığı için PKK artıklarının siyasal olarak toplumsal karşılığı da giderek azalıyor. Zaten en son seçimlerdeki oy oranları her şeyi gösteriyor. Bir dahaki seçimlerde PKK uzantılı siyasal aparatların oy oranlarının muhtemelen yüzde 3-4 aralığında olacağı tahmin ediliyor. Sonuçta PKK ve onun hamisi emperyalist güçlerin Türkiye üzerindeki etkileri giderek azalıyor. Elbette dış güdümlü yeni senaryolara ve entrikalara karşı dikkatli olmalıyız. Ama herkes Türk adaletinin verdiği kararlara saygılı olmalıdır.