Kararsızları kim kazanacak

arşamba günü medyaya yansıyan bir haber vardı. Asal Araştırma'nın bu ay 1895 katılımcı ile yaptığı ankete göre, kararsız seçmenlerin oy oranı yüzde 27.4 olmuş. Böylece kararsız seçmenler, AKP ve CHP seçmenleri başta olmak üzere birçok siyasi partinin seçmenlerini geçmiş.

Bu sonuca şaşıranlardan değilim. Bir gazeteci olarak etkinliklerde vatandaşlarımızla buluşup konuşuyorum, onlardan bana çeşitli yollarla çok sayıda ileti ulaşıyor ve her gün hayatın doğal akışı içinde çarşıda, pazarda, metroda yaşananların doğrudan tanığıyım.

oğunun devam eden Öcalan açılımını, ekonomideki yıkımı ve ülkenin sürüklendiği uçurumu kastederek dile getirdiği temel bir endişe var: "Cumhuriyet büyük darbe aldı ve şimdi temel direklerine saldırılıyor ama düşüncelerimizi tam olarak aktaran bir siyasi parti yok. Temsil edildiğimizi düşünmüyoruz."

Bir çıkış yolu aranıyor; 17 Aralık tarihli yazımda CHP'ye yönelttiğim sorulara yanıt bekleniyor. Halktaki bu yaygın endişe ciddiye alınmazsa kararsız seçmen kitlesinin giderek büyümesi kaçınılmazdır.

Bu tablo karşısında bütün siyasetçilerin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekir.

Siyasete duyulan güvenin en alt seviyelere indiği bir dönemde ardı ardına patlayan yolsuzluk, uyuşturucu ve mafya sarmalı arasında açlıkla sınanan emekçilerin inlemeleri, iktidar açısından bakılırsa birtakım zevat katında duyulmuyor belli ki! Halktan tamamen koparak çıkarının peşine düşen, kendi yakınlarına her türlü ayrıcalığı sağlayan bir güruh için bu beklenebilecek bir durum.

İZLENECEK YOL BELLİ

Muhalefet ise böylesine yıkıcı bir dönemde hâlâ halkın önemli bir kesiminde güven duygusu yaratamıyorsa izlediği politikaları sorgulamalıdır. Oysa çözüm belli!

Oy alma düşüncesiyle her tarafa şirin gözükme tavrı terk edilmeli. Yalnızca "Biz şu anda anayasa değişikliğine karşıyız" demek yetmez, PKK terör örgütünün elebaşısı Öcalan'ın ve DEM'in taleplerinin her birine karşı nasıl bir tutum içinde olunduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklanmalı.

Sanki yasaklıymış gibi laiklik kelimesini ağızlarına almayıp onun yerine "seküler" kelimesini kullananlar, bu aldatmacaya son vermeli.

Neoliberal politikalarla gericilik kol kola girip emekçi kesimi bir silindir gibi ezerken emekçilerin sesi olmak isteyenler, rotayı tartışmasız kamuculuk olarak netleştirmeli.

Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alan NATO, AB gibi kurumlardan medet umulmamalı; tam bağımsızlık ilkesi benimsenerek emperyalizme karşı bir duruş sergilenmeli.

1925'te kapatılan tarikat ve cemaatlerin kurduğu çıkar ağının dağıtılacağı ve özellikle eğitimdeki etkilerinin yok edileceği açıklanmalı, sömürünün kaynaklarından bir diğeri olan aşiret yapılanmaları ile mücadele edilmeli.