İstanbul çökerse Türkiye çöker!

Her depremden sonra ağız alışkanlığı ile birbirimize geçmiş olsun diyoruz, ölen ya da yaralanan yoksa içimiz ferahlıyor ve birkaç günlük tedirginlikten sonra yine zorunlu olarak eski yaşantımıza dönüyoruz.

23 Nisan Çarşamba günü öğlen saatlerinde 6,2 büyüklüğündeki depremle sarsılınca 17 Ağustos 1999'da İstanbul'da yaşadığım Gölcük depreminin yarattığı korkuyu hatırladım. 24 Ocak 2020'de ve 6 Şubat 2023'te Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu yıkan depremlere ek olarak yıllardır İstanbul'da olacağı söylenen büyük depremin dehşetini de düşünürsek Türkiye'de yaşayan herkes gibi hayatını deprem travmasıyla geçiren yurttaşlardan biriyim.

Böyle bir ortamda uzmanlarca Kanal İstanbul projesinde fayların cirit attığının, bu projenin geçtiği alanların depremi tetikleyebileceğinin sürekli vurgulanmasına karşın, AKP iktidarı bu konuda ısrar ediyor. Bir rant ve inat uğruna yalnızca İstanbul'u değil, tüm Türkiye'yi tehlikeye atacak bir projenin çevresindeki alanlarda inşa edilen lüks konutların Arap ülkelerinde reklamı yapılıyor, bölgedeki araziler zenginlere peşkeş çekiliyor, bu ölümcül projeye karşı çıkan belediye başkanı hapse atılıyor!

BİLİME KULAK VERİN!

Bu sırada deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür avaz avaz bağırıyor: "İstanbul'da milyonlarca insanın can güvenliği yokken, hayatları tehlikedeyken, bu ülke bu kadar insan fakir fukaralıkla ezilirken sen niye 200 milyarı Kanal İstanbul'a vereceksin Bir getirisi yok. Ne getiriyor bize Allah aşkına! Onun için aklıselim galip gelsin. Bütün yetkililere yalvarıyorum. Bu işi sakın yapmayın, başınıza iş alırsınız, bu işi çözemezsiniz!"

23 yıldır birçok alanda bilime karşı adeta bir savaş başlatmış olan AKP iktidarı, bu halkın başına gelen en büyük beladır. Çünkü bilim insanlarına kulak vermeyip yağmacıları dinleyen bir yönetimin verdiği zarar, doğrudan insan hayatına yöneliktir. Parayla geri getirilemeyecek canlar söz konusudur. Yakınlarını kaybedenlerin, kendisi enkazdan çıkarılanların yaşadıkları her anı travmalarla geçirmesi, hayatlarının onlara zehir edilmesidir.

Sakın depremlerde Türkiye'de yaşanan vahim olaylara "fıtrat, kader" demeye kalmayın, kimsenin bu zırvaları dinleyecek hali kalmadı! Başka ülkelerde meydana gelen depremlerde insanların hayatlarının nasıl güvenceye alındığını görüyor herkes. Çürük zeminlerde inşaat yapılmasına izin veren, yurttaşlarını dayanıksız binalarda yaşamaya mahkûm eden siyasetçilerin hepsi depremin yarattığı zararlardan doğrudan sorumludur.

KÂR HIRSI VE ÇARESİZ BIRAKILAN HALK