'Demokratik' bir cihat!

1970'lerin sonunda "Marksist-Leninist" bir örgüt iddiasıyla PKK terör örgütünü kuran terörist başı Öcalan, son dönemde tam bir açılım içinde!

Bu yıl duyduğumuz zırvaları, "demokratik konfederalizm"den başlayıp SSCB, Marksizm ve reel sosyalizm eleştirileriyle devam etti. Amerikalı sosyal teorisyen Murray Bookchin'den aldığı esintiler ve komünal bir sistem önerisinden sonra bir de baktık iktidara yaranmak için işi "Medine Vesikası"nı örnek göstererek "demokratik İslam"a kadar vardırdı!

Nereden çıktı bu derseniz, Öcalan, Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu'nun kongresine gönderdiği mesajında, "Ortadoğu'daki siyasal tıkanıklığın aşılması için çözümün, İslamın 'özüne' dönüşü merkeze alan bir strateji olduğunu" belirterek şunları iletmiş:

"islamı ne devletin ne de herhangi bir grubun siyasi aracı yapmadan toplumun tabandan örgütlenen özgür yaşamına hizmet ettirelim. demokratik islam, medine vesikası'nın ruhuna dönmektir. ortadoğu'nun kanayan yaralarına ancak bu demokratik yorum şifa olabilir. bu çerçevede tartışmalarınızın başlattığımız demokratik toplum sürecine hizmet edeceğini umuyorum."

Yani siyasi çözüm için Medine Sözleşmesi'ni önermiş. Öcalan bunu ilk kez de yapmıyor; 2014'te Nevruz için gönderdiği mektubunda da bu sözleşmeye atıfta bulunmuştu. Daha önce ümmetçi, aşiretçi, tarikatçı, çakma "sosyalistler" ile ilgili yazılarımda bundan söz etmiş ve AKP ile emperyalizm destekli etnikçilerin siyasal İslamda uzlaştığını vurgulamıştım.

NEDİR MEDİNE SÖZLEŞMESİ

Geleneksel İslami anlatıya göre İslam peygamberi Muhammed'in Mekke'den Medine'ye gitmesinden sonra Mekke'deki İslam muhaliflerine karşı Medine'de birliği sağlayan bir İslam devletinin anayasal temelini oluşturduğu söylenen bir belgedir.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nde şu bilgi yer alıyor:

"Medine şehir devletini bir konfederasyon halinde düzenleyen belgede şehirde yaşayan Müslümanlar, Evs ve Hazrec kabilelerinden henüz Müslüman olmayanlarla Yahudiler bu konfederasyonu oluşturan federasyonlar görünümündedir.

Belgede önce şehir devletini teşkil eden gruplar sayılmakta ve bunların siyasi bir bütün (ümmet) oluşturdukları belirtilmektedir. Burada, Hz. Peygamber'in taraflar arasındaki anlaşmazlıklarda son yargı mercii ve ordu kumandanı olarak kabul edilmesi onun devlet başkanı olduğunu, o sırada Müslümanların sayısı toplam nüfusun yedide birini teşkil etmekle birlikte Medine toplumundaki yerinin güçlü kabul edildiğini göstermektedir (DİA, III, 153-154)."

PLAN OK AIK!

DEM Parti'den de aynı doğrultuda açıklamalar yapılması şaşırtıcı olmadı. Eş genel başkan Tülay Hatimoğulları