Çiçekleri açarken budayanlar!

Narin Güran'ın katilinin kim ya da kimler olduğu savcılık soruşturması tamamlandığında netleşecek. Ancak Türkiye, bir ya da birkaç kişinin suçlu ilan edilmesiyle bu yükün altından kalkamaz!

Çünkü bu ülkede kadın ve çocuk cinayetleri münferit değildir; seri cinayete dönüşmüş, organize bir katliam halini almış sistematik bir vahşettir. Toplum bununla yüzleşip sorunun kaynaklarına inmediği sürece şiddeti durduramaz.

O nedenle en başta kabul edilmesi gereken gerçek şudur: Türkiye'de kadın ve çocuk cinayetleri politiktir! AKP döneminde büyük artış gösteren kadına, çocuğa şiddet ve cinayet sayısı, yükselen dinci gericiliğin sonucudur.

SÜREKLİ POMPALANAN GERİCİLİĞİN ARDINDA...

"Kadınla erkek eşit değildir" diyen ve seçim öncesinde tarikatları memnun etmek için ülkeyi İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çeken AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda cezayı ortadan kaldıran yasayla ilgili olarak çocuğa tecavüzü "küçüğün rızası" diyerek savunan Bekir Bozdağ,

Karaman'da Ensar Vakfı'na bağlı bir yurtta 45 öğrenciye tecavüz edilmesi ile ilgili olayda vakfı savunurken "Bir kere yaşanmış bir olayı bir kuruma mal etmeyelim" diyen dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu,

Çocuk yaşta evliliği savunan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu gibi siyasetçiler...

Ve çok sayıda kadına, çocuğa cinsel taciz, tecavüz ve şiddet olaylarıyla gündeme gelen tarikatlar ile cemaatler var!

FEODAL İLİŞKİLER, TARİKATLAR VE SİYASET!

Peki Anadolu'da birçok ilimizde varlığını sürdüren feodal ilişkilerin, tarikatların ardında başka kimler, neler var 21. yüzyılda anayasasında demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yazan Türkiye Cumhuriyeti'nde neden hâlâ köylerde ağalar, şıhlar ve onların önünde eğilen köylüler var Bu sömürü düzeninden kimler çıkar sağlıyor

Bu soruların yanıtları, ağalık, şeyhlik gibi uydurma pozisyonlarla fakir köylü üzerindeki baskısını sürdürenlerin siyasi ilişkilerinde yatıyor. Bir örnek vermek gerekirse, "Yeter söz milletindir!" sloganıyla iktidara gelen Demokrat Parti'yi kuranların ilk ciddi muhalefeti, 1945'te TBMM'de Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşmelerinde ortaya koyduğunu hatırlamak gerekir. Topraksız ya da az topraklı çiftçilere toprak dağıtılmasını engellemek isteyenler kimlerdir Adnan Menderes başta olmak üzere, kendileri de toprak ağası olan siyasetçilerdir!

TBMM'deki toprak ağaları ve aşiret reisleri, çıkarlarının bozulmasından korkarak Sabahattin Eyüboğlu'nun deyişiyle Köy Enstitülerini "çiçek açarken budanmış" kurumlara çevirdi.