Kuşbakışı dünya: Google Earth 20 yaşında
Google Earth 20 yaşına girmiş. Bir an durup düşündüm: 20 yıl önce biri "yakında dünyanın her köşesini ekrandan görebileceksin" deseydi, muhtemelen "tamam dayı" der geçerdik. Oysa şimdi Tokyo'daki bir kavşakta trafigi izleyip, Amazon'un ortasında hayali yürüyüşe çıkabiliyoruz. O kadar alışmışız ki bu nimete, farkında bile değiliz ne büyük bir kırılma olduğunu.
Benim için Google Earth biraz da can sıkıntısı teknolojisi. Yani boş zamanlarımda "bakalım Norveç'te insanlar nasıl yaşıyor" diye başlayıp, kendimi Şili'nin güneyinde bir kasabanın otobüs durağında bulduğum anlar Haritada bir noktaya tıklayıp "hadi bakalım, buraya da gitmiş olalım" demek. Uçak bileti yok, vize derdi yok, kalacak yer düşünmene gerek yok. Bavul toplamak yok, sadece hayal kurmak var.
Google Earth'ün yeni sürprizi ise nostaljiyle karışık bir zaman yolculuğu: Street View'un eski görüntülerini artık görebiliyoruz. Yani sadece nerede değil, ne zaman sorusuna da cevap arayabiliyoruz. Mesela İstanbul'un bir sokağını açıp "burada şu bakkal vardı, sonra kafe oldu, şimdi apartman olmuş" diye iç çekmek mümkün. Herkes kendi "şehir albümünü" oluşturabilir artık.
Ama sadece bireysel değil, toplumsal hafıza açısından da büyük işlevi var bu dijital kürenin. Ormanların nasıl azaldığını, şehirlerin nasıl yayıldığını, derelerin nasıl kaybolduğunu kendi gözümüzle görebiliyoruz. Eskiden "şurada dutluk vardı" diyene inanmak gerekiyordu, şimdi linkini atabiliyorsun.