Filistin Üzerinden Erdoğan Karşıtlığı: Siyasal Hafızanın Tahrifi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, yirmi yılı aşkın süredir izlediği Filistin politikası, sadece bir dış politika tercihi değil; Türkiye'nin siyasal hafızasında yer etmiş, kamu vicdanında karşılık bulmuş ve ulusal birlik zemininde şekillenmiş tarihî bir duruştur. Son dönemde, özellikle ana muhalefet lideri ve çevresindeki bazı siyasal aktörler tarafından yürütülen sistematik bir söylem mühendisliği ile bu duruşun meşruiyeti sorgulanmakta, hatta inkâr edilmektedir. Bu tür beyanların sadece bir siyasi polemik olarak değil, aynı zamanda stratejik iletişim ve toplumsal etki açısından nasıl konumlandığını anlamak gerekir.

Algının Gerçekliğin Yerine Konması

AK Parti'nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin davasına yaklaşımı, İslam dünyasında güçlü yankılar uyandırmış, Batı başkentlerinde ise dikkatle izlenmiştir. "One minute" çıkışı, BM'de İsrail'in işgalciliğine ve katliamlarına karşı alınan belgeli, haritalı tavırlar, Gazze'ye gönderilen insani yardımlar ve Filistin'in uluslararası alanda tanınması için yapılan girişimler, Gazze'ye yönelik saldırganlığın durması için İsrail'le yapılan her türlü ticaretin durdurulması, soykırım suçlularının yargılanması ve ceza alması için uluslararası ortamlardaki girişimler, Türkiye'yi bu davanın diplomatik ve ahlaki öncüsü hâline getirmiştir.

Oysa ki, muhalefet çevrelerinin son dönemde yürüttüğü kampanyalarda bu tarihsel gerçeklikler yok sayılmakta, kamuoyuna sanki Erdoğan yönetimi Filistin'i yalnız bırakmış gibi bir algı pompalanmaktadır. Bu, sadece bir dış politika tahrifi değil, aynı zamanda Türkiye'nin siyasal duruşunun, tutarlılığının, devlet hafızasının, aklının silinmesi girişimidir. Hafızası ile aklı ile bağını koparan bir toplum, kolayca manipüle edilir ve hakikatin yerine konan kurgulara teslim olur. Muhalefet bu yolla, insanlarımızın özellikle genç kuşaklarının hafızasında Erdoğan karşıtlığı üretmeye, bunu da sistematik hâle getirmeye çalışmaktadır. Oysa devletlerin dış politikasını konjonktür değil, stratejik ilkeler belirler. Ve Türkiye, Filistin meselesinde ilkeli bir çizgiden sapmamıştır.

Yerli ve Millî Diplomasinin Sabote Edilmesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uluslararası alandaki pozisyonu, özellikle mazlum coğrafyaların sesi olma iddiasıyla şekillenen "diplomatik liderlik" yaklaşımına dayanır. Filistin meselesi bu duruşun temel test alanlarından biri olmuştur. Erdoğan, Batılı liderlerle yüz yüze temaslardan, çok taraflı diplomasi platformlarına; bölgesel aktörlerle ikili ilişkilerden, küresel kamuoyunu etkilemeye dönük medya stratejilerine kadar geniş bir alanda Filistin meselesini gündemde tutmuş, somut sonuçlar da elde etmiştir.

Ancak içeride yürütülen eleştiriler, bu diplomatik liderliğin gücünü azaltmayı hedeflemektedir. Türkiye'nin bu muazzam ve özverili çabası bazı muhalif söylemlerde ya görmezden gelinmekte ya da "sessizlik" veya "pasiflik" gibi nitelendirmelerle itibarsızlaştırılmaktadır. Oysa Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye, hem Katar-İsrail arabuluculuğu gibi kritik süreçlerde rol oynamış hem de İsrail'e karşı uluslararası alanda net pozisyon almış ender ülkelerden biri olmuştur. Bu liderliğe yönelen haksız ithamlar, Türkiye'nin dış politika kapasitesine değil, doğrudan siyasal iradesine yöneltilmiş bir sabotajdır.

Ahlaki Tepkiden Siyasi Araca

Filistin meselesi, Türk toplumunun vicdanında ve hafızasında çok güçlü bir yer tutmaktadır. Siyasal kimliklerden bağımsız olarak, her kesimden insanın ortak duygusu hâline gelmiş bu mesele, muhalefet tarafından araçsallaştırılmaktadır. Gerçek niyetin Filistin halkı ile dayanışma değil, Erdoğan'a karşı kamuoyu oluşturmak olduğu seçilen dil ve görsellerden, sosyal medya kampanyalarının zamanlamasından ve içeriklerinden kolayca anlaşılmaktadır.

Bu strateji, kamu vicdanını ahlaki bir yerden değil, siyasal bir mühendislik zemininden manipüle etmeye yöneliktir. Filistinli çocukların görüntüleriyle Erdoğan'ı hedef almak, yalnızca etik açıdan sorunlu bir tutum değil; aynı zamanda toplumsal bütünlüğe zarar veren, vicdanın sahiciliğini yozlaştıran bir yaklaşımdır. Türkiye'nin Filistin meselesindeki çizgisi sadece devlet aklının değil, toplumun ahlaki reflekslerinin de ürünüdür. Bu çabanın itibarsızlaştırılması, aynı zamanda milletin hissiyatına yönelik bir saygısızlıktır.