Yörüngesini kaybeden mimarî: Cami, mekân ve yön

"Cami" ile "üniversite" anlamında "câmiatün" kelimesi de, cemaat, cemiyet, mecmua kelimeleri de aynı köktendir. Cami, hem herkesi toplayan hem etrafında toparlanılan mekândır. Oluş, tekevvün imkânıdır aynı zamanda: Cami, Müslüman şehrin merkezüssüdür, pusulasıdır, istikametini tayin eden yerdir.

Camilerini yitiren bir Müslüman toplum, insanını da, toplumu da, eğitim kurumlarını da, düşünme melekelerini de, yerini ve yönünü, yörüngesini ve ruhunu da yitirme tehlikesinin eşiğine sürüklenmiş demektir.

MTO'muzun en parlak talebelerinden Mehmet Varıcı hocamızın camilerimizin hayatımızdaki anlamı, yeri ve değerine ilişkin yazdığı ikinci metni sizlerle paylaşıyorum. Nefis bir metin bu. Bütün diyanet camiasının dikkatle okumasında yarar var. Matematik öğretmeni Varıcı Hoca'nın üçüncü nefis cami yazısını da pazar günü yayımlayacağım. Zihin açıcı okumalar

Câmi nedir İçine girdiğimizde hangi duygular bize eşlik eder Câmi deyince aklımıza Allah'ın ismi, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) sünnet-i seniyyesi ve huşû dolu bir ibadet mekânı gelir. İçine adım attığımız an, sadece ayakkabılarımızı değil, dünya telaşımızı da dışarıda bırakırız. Câmi, insanı Rabbiyle buluşturan, Peygamber'in (s.a.v.) tevâzu ve sükûnet dolu mescidini çağrıştıran bir sığınaktır. Ama siz de hissediyor musunuz bilmiyorum; bugün bazı câmilere girdiğimde kendimi biraz yabancı gibi hissediyorum. Mekân sanki bana uzak duruyor; içimde o eski sıcaklığı bulamıyorum. Acaba değişen nedir Câmi mi değişti, yoksa mimârîyle birlikte biz mi yavaşça değişiyoruz

İçinden geçtiğimiz dönem, mekânı yeni bir biçimde tarif ediyor. Minberin, mihrabın, kürsünün birbirine olan mesafeleri, yerleşimleri hiç olmadığı kadar simetrik, ölçülü, hesaba kitaba uyan bir hâl almış. Geleneksel mimaride minber, her zaman mihrap çizgisini, kıble yönünü takip eder, hatip birkaç basamak aşağıda dururdu. Hatırlıyorum da, çocukluğumda büyüklerimizin anlattığı o zarif hikâyeler vardı. "Minberin tepesine çıkılmaz, çünkü kelâm yüksektir; insan değil," derlerdi. Bugün ise bazı câmilere girince, koltuklarla yükseltilmiş, görkemli ama soğuk duran bir minber karşılıyor bizi. O hâlde, şu soruyu sormak hakkımız değil mi Sözün tevâzuundan uzaklaşıp koltukların konforuna yerleşmişsek, acaba neyi kaybettik

Bugünün modern dünyası sadeliği seviyor, sade olanı övüyor. Ama her sadelik gerçekten "sâde" midir İçinde mânâ olmayan bir sadelik, ruhun dinleneceği bir ortam mı yoksa insanı boşluğa sürükleyen bir soğukluk mudur Son yıllarda inşa edilen kimi câmi örneklerine baktığımda, sade ama ruhsuz, sessiz ama ürkütücü mekânlarla karşılaşıyorum. Beyaz duvarlar, steril, donuk mekânlar Bu yeni anlayış, ibadetin ruhuna değil, seküler estetik zevklere hizmet ediyor gibi görünüyor. Caminin içindeyiz ama sanki camide değiliz. O sıcaklıktan, huzurdan ve ruhtan kopuk bir sadelik. Bu sadelik, insanı sükûnete çağırmaktan çok, içinde yalnız bırakan bir boşluk gibi duruyor. Oysa câmi, insanı Allah'la baş başa bırakan, ruhun sesini çoğaltan bir mekândır. Sadeliğin içinde bir anlam olmadığında, yalnızca kalabalıktan kurtulmuş ama sessizlikte kaybolmuş olmaz mıyız

Diğer uçta ise bu sadeliğin tam tersi bir anlayış var: Gösteriş ve şatafat. Dev avizeler, altın işlemeler, mermerlerle kaplı ihtişamlı duvarlar ve kürsüler... Gözlerimizin kamaşmasını sağlıyor belki ama kalbimiz bu şatafat içinde kayboluyor. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) mescidi böyle gösterişli miydi Değildi elbette. Onun mescidinde tevâzu vardı, sükûnet vardı, insanın kalbine işleyen samimiyet vardı. Bugünse gösterişli câmilerde Allah'ın adı zikrediliyor ama O'nun varlığını hissetmek zorlaşıyor. Câminin güzelliği kalbe değil de sadece göze hitap ediyorsa, câmi gerçek amacına ne kadar hizmet edebilir

Modern dünyada her şeyi ölçüyoruz; her şeye bir geometri, her şeye bir simetri dayatıyoruz. Peki, ruh ölçülebilir mi Huşû hesaplanabilir mi Kartezyen bir dünya, her şeyi keskin çizgilerle bölmek, parçalara ayırmak ve yeniden birleştirmek ister. Fakat insan kalbi, o çizgiler arasında sıkışmaz mı Caminin ruhu, yönelişle, tevâzuyla, Allah'a yönelmenin huzuruyla şekillenmez mi Bir câminin her köşesi, her basamağı, her sütunu aslında insana bir şeyi hatırlatmalı değil mi Mekân, yalnızca bir düzen değil, aynı zamanda ruhun dünyaya yansıması değil midir