Türkiye'yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi (2)

Türkiye Cumhuriyeti, fiilen 23 Nisan 1920'de kuruldu aslında. Millet Meclisi, Anadolu'da kurulan bağımsız devletin önadımı'ydı. Meclis değil devlet kurulmuştu 23 Nisan 1920'de hem Kur'ân-ı Kerîm hem Buhari-i Şerîf hatimleri'yle Kurbanlar kesilerek Tekbirler getirilerekBu Meclis, Millî Mücadele'yi yöneten bir meclis değil, ülkenin sorunlarını müzakere ederek ve kanunlar çıkararak ülkeyi yöneten bir devletti aslında.Bu Meclis, gerek törenleri, gerek gündemleri, gerekse mebuslarının kahir ekseriyetinin hocalardan, âlimlerden, toplumun İslâmî kurumlarının ve oluşumlarının önde gelen isimlerinden oluşması hasebiyle İslâmî bir meclisti.TÜRKİYE CUMHURİYETİ, İSLÂM DEVLETİ OLARAK KURULDUNeresinden bakarsanız bakın, Anadolu ve Rumeli'de Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri olarak kurulan (kahir ekseriyeti, müftüler, hocalar ve ülkenin önce gelen âlimleri ve münevverleri arasından seçilen kişilerden oluşan ve bu kişilerle önce millî mücadeleyi, sonra da ülkeyi yöneten) bu devlet, 1928 yılına kadar, Anayasa'nın 2. maddesindeki "devletin dini, din-i İslâm'dır" ibaresi çıkarılana kadar İslâm devleti olarak kurulmuştu. Devletin kurucu değerleri laik değil İslâmî değerlerdi. İstiklal mücadelesi laik değerlerle ve ilkelerle değil İslâmî değerlerle ve ilkelerle verilmişti. Bunları şunun için hatırlatıyorum: Türkiye henüz tam anlamıyla bağımsız bir ülke değildir. Cuma günkü yazımda da vurgulamıştım: Türkiye fiilen bir endülüsleşme (yok oluş) süreci yaşamamış, zihnen bir endülüsleşme süreci yaşamaya mahkûm ve icbar edilmişti. Kale içeriden ele geçirilecekti. Kaleyi içeriden ve zihnen ele geçirme süreci iki asır önce Tanzimat'la başladı. İngilizler, Tanzimat ve Islahat fermanları ile Osmanlı'nın hücrelerine kadar sızdılar, devleti ele geçirdiler ve ülkeyi zihnen ele geçirecek fitne fesat tohumlarını ektiler elitleri ve entelijansiyayı hem satın alarak hem de zihnen uyuşturarak. Hürriyet, meşrutiyet sloganları, Tanzimat'tan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar ülkeye çeki düzen veren Jön Türklerin sloganları oldu. Bu sloganlarla Sultan Abdülaziz'in bileklerini keserek Osmanlı'da bir iç darbe yapmayı başardılar. Bu sloganlarla ülkenin ezelî düşmanları Yahudi, Ermeni ve Rum çetelere Sultan Abdülhamid'e hal fetvasını bildirme görevi verecek kadar küstahlaşarak koskoca Sultan'ı tahttan indirdiler. Osmanlı'nın tarihten çekiliş sürecinin pimini çektiler. İslâmî mücadele ilkeleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, zamanla laik bir devlete dönüştürüldü. Ülkede tarihsiz, köksüz bir toplum, zihinsizleştirilmiş bir zihin icat edilmeye çalışıldı. Oysa 23 Nisan 1920'de kurulan Millet Meclis'i, 22 Nisan 1920'de, yani bir gün önce, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında görüşülen gündemleri aynen devralarak ve müzakere ederek devleti yönetmeye başlamıştı. Yeni Türkiye'nin kurucuları, açıkça şunu ilan ediyorlardı küffara: Biz küllerimizden doğmasını biliriz. Bir devleti yıkarsınız ama biz yenisini derhal kurmasını iyi biliriz. Söylenmek istenen şey, Türkiye devleti, Osmanlı'nın her bakımdan devamı olacaktı. Hilâfet de sürecekti, saltanat da, bir süreliğine de olsa.İÇ SAVAŞ DENEMELERİYLE ENERJİSİ YOK EDİLEN BİR ÜLKEGelmek istediğim nokta şurası: Türkiye Cumhuriyeti kadroları daha sonra Türkiyenin laik bir devlet olduğunu, İslâmî bir iddiası ve temsiliyeti olmadığını açıkça ilan etti bütün dünyaya. Fakat buna kimse inanmadı. Başta Batılılar elbette ki. Batılılar, Türkiye'nin eninde sonunda bir medeniyet iddiasına sahip çıkacağını ve bunu hayata geçirme yolculuğuna soyunacağını gördükleri için 1974 CHP-MSP ittifakından çok korktular ve ülkeyi kökü dışarıda sol-sağ ideolojiler üzerinden ürpertici bir anarşi ortamının ve iş savaşın eşiğine sürüklediler! Türkiye, 1970'lerde çok kan kaybetti ama toplum iç savaş provasını püskürttü ve ülkenin parçalanmanın eşiğine sürüklenmesine asla izin vermedi. İç savaş provası olarak tezgâhlanan şey, siyasî anarşi ve kaos olarak kaldı. Toplum bu badireyi de bir şekilde atlattı atlatmasına ama 1984'ten itibaren ülke Türk-Kürt çatışmasını tetikleyecek PKK terör örgütünün Eruh'ta