Düşünemeyen insan, Batılı Leviathan düzeni ve İslâm'ın direnişi

Batı uygarlığı Gazze'de harakiri yapıyor: Çocukların katledilmesine ve soykırıma destek verdiği için Gazze, Batı uygarlığının mezarı oldu.Postmodernizm, felsefî olarak Batı uygarlığının çöküşünü ama iktisâdî olarak ise dünya üzerinde mutlak hâkimiyet kurmasını sağladı.Batı uygarlığının dünya üzerinde -tabir câizse- mutlak hâkimiyet kurabilmesi, felsefî temellerinin zayıf olmasıyla mümkün olabilmiştir.MODERN DÜŞÜNCE: DÜŞÜNEMEYEN İNSAN"Nasıl yani" diye sorduğunuzu duyar gibiyim.Şöyle izah edeyim: Modern Batı felsefesi, dünyanın, eşyanın, insanın ve hakikatin kavranması çabası sözkonusu olduğunda zayıf bir felsefedir, derinlikli bir felsefe değildir. Modernlerin de, postmodernlerin de "gücü" buradan geliyor, eğer buna "güç" denirse tabii. Ortada felsefe ya da düşünce olarak aldandırılmayı hak edecek bir çaba da yok, birikim de. Descartes, modern felsefeyi kuran adamdır ama "sığ" bir düşünürdür. Eşyayı, varlığı, hakikati derinlemesine idrak edebilecek bir felsefî performans ortaya koyamamıştır. Descartes, hakikati yüzey'e, fizik'e, görünen'e, kontrol edilebilir ve hükmedilebilir olan'a indirgeyerek, felsefe yapma, düşünce üretme imkânını berhava etmiştir.Descartes'ın derdi düşünce üretmek midir Yoksa tabiata, varlığa, dünyaya hâkim olma araçları üretme kaygısı mıBuradan kalkarak, modern düşünce, düşünme çabası değildir; aksine, düşüncenin de, düşünce üretecek düşünme çabasının da buharlaşması, iptal olması eylemidir, diye düşündüğümü söyleyeceğim.Modern düşünce, belki Heidegger'in söyleyebileceği gibi, teknik üzerine soruşturma çabası değildir. Düşünemeyen, düşünmesini bilmeyen, düşünme çabası gibi bir derdi olmayan, soruşturmasını da bilemez, hiçbir şeyi de soruşturamaz. Dünya üzerinde hâkimiyet kurma tekniği üzerine, en nihayetinde bu teknik -dolayısıyla vasıta- üzerinde düşünme çabasıdır modern düşünce. Başka bir ifadeyle, dünya üzerinde, eşya üzerinde, insan üzerinde nasıl hâkimiyet kurulabileceği meselesine dâir düşünme temrinidir modern düşünce ya da felsefe, en fazla. Daha ötesi değil.Bu, düşünememe çabası, demek, aslında. Düşünme'ye değil tekniğe (vasıta'ya, giderek hâkimiyet kurma işlemine ve eylemine) odaklanmanın kaçınılmaz sonucu bu: Düşünemeyen insan. Düşen ama düştüğünü de bilemeyen "nesne" o, o yüzden.KAZANA KAZANA KAYBEDİYOR İNSAN...Yanlış bir başlangıç yani. Gelinen noktada, yanlış başlangıçların bütün insanlığı ve varlığı nasıl büyük felâketlerin eşiğine fırlattığını görüyoruz. Yaşadığımız büyük bilimsel devrim, insanın Tanrı'yı devre dışı bırakmasıyla, dolayısıyla sadece dünya üzerinde hâkimiyet kurmasıyla sonuçlanmadı. Aynı zamanda insanın insanı devre dışı bırakmasına, teknolojinin insan üzerinde hâkimiyet kurmasına da yol açtı.Sadece dünyanın varlığı değil, insanın varlığı da tehlikeye girdi. İnsan, türünün geleceğini kendi elleriyle tehlikeye attı genetik mühendisliği, mikro biyoloji ve yapay zekâ çalışmalarıyla.Madde kazandı. İnsan kaybetti. İnsan kazana kazana kaybetti: Her şey üzerinde hâkimiyet kurdukça sonunda hâkimiyetini yitirdi, hâkim olduğu şeyler kendi üzerinde hâkimiyet kurdu, hâkim olduğu şeylerin mahkûmu oldu çıktı insan.BATILI LEVİATHAN'IN ÇIKMAZ SOKAĞINe Doğu, Doğu. Ne de Batı, Batı artık.Her şey yerinden kendi'den oldu. Hiçbir şey kendiliğinden olmadı ama!Bir el, Tanrı rolü oynayan gizli bir el, seküler-kapitalizm canavarı Batılı Leviathan, insana kader biçmeye kalkıştı, sonunda insanı çıkmaz sokağa fırlattı.İnsanı tanrılaştırma çabası, insanı hem Tanrısız hem de insansız bir dünyanın eşiğine getirip bıraktı. İnsansız bir dünya, dünyasız bir insan "üretti".İnsan düşünme melekelerini de, duyma melekelerini de yitirdi; hız, haz ve ayartının kölesine dönüştü. Tamam da bütün bunlar ne anlam ifade ediyor, pekiİnsanlığı tek dünya, tek din, tek kültür ve ayartıcı bir şekilde de "tek kişilik aile" dedikleri cehennemin eşiğine sürüklüyorlar Batılı Leviathan düzeninin ağababaları.Batılı Leviathan, varlığın ontolojik hiyerarşik düzenini bozunca, kaçınılmaz olarak dünyanın düzeni de bozuldu, dünya cehenneme çevrildi.Tek aile,