Bizim de bir Endülüs'ümüz var: İstanbul diye bir diyâr!

Önce, henüz "keşfedilebilmiş" küçük bir bilgi: İspanya'da Gırnata'daki Elhamra Sarayı'nın duvarlarına tam on bin (10 bin) şiir nakşedilmiş!İstanbul ve şehir üzerine düşünmeye tam 10 yıl önce yazığım bir yazımı hafifçe tozunu alarak (arabaşlıklar ekleyerek) devam ediyorumŞEHİRLERİMİZİN İBADETİBu keşif hiç şaşırtmadı beni: Zira şehirle şiir arasında kopmaz bir bağ vardı bizim medeniyetimizde. Bizim medeniyetimizin anıtlaşmış şiirleriydi şehirleri. Her biri, kendince ibadet ediyordu: Yüzü, öteye dönüktü her birinin; ruhu ubûdiyete ayarlı: Gökle yer arasındaki ulvî buluşmanın müşahhas meyvesi ve ifadesiydi şehrin şiiri ve insanının kalbinin ritimleriBizim şehirlerimizi inşa edenler de, o şehirlerde iskân edenler de, şehrin ritmini ibadet eden kalbin ritimlerine ayarlıyorlardı çünkü: Şehrin her bir eseri, her bir bahçesi, her bir sesi, her bir nefesi, her bir çeşmesi, her bir camisi, her bir sebil'i, her bir şadırvanı, o şehrin sâkinlerinin, ilim, irfan, hikmet sahibi kâmil insanlarının, müslüman ticaret erbabının hem ibadetleriydi; hem de ibadetlerinin ifadeleri.Çünkü bizim şehirlerimizi vareden ruh, ubudiyet ruhuydu: Ubudiyet ruhu, -üstad Sezai Karakoç'tan ilhamla söylersem-, şehirlerimizin de, şehirlerimizde yaşayan insanların da, ufuklarını öteye, ötelerin ötesine ayarlamalarına imkân tanıyordu: Şehirlerimiz de, şehirlerimizde yaşayan insanlar da, hep ötelerin haberleriyle, müjdeleriyle hayatlarını anlamlı kılıyorlar ve böyle idame ettiriyorlardı.MÜSLÜMAN ŞEHİRLERİ: CENNETİN YERYÜZÜNDEKİ İZDÜŞÜMLERİHakikatin şehirde ete kemiğe bürünerek "Yunus" diye göründüğü bir Itrî, bir Merağî bestesiydi bizim medeniyetimizin şehirleri: Medeniyetimizi vareden, ona anlam veren, ruh katan şiarlarını şuur derecesinde besleyip büyüten, içten içe yeşerten kozmik şarkısıydı her biri: Cennetin yeryüzündeki izdüşümleriO yüzden, Avrupa'dan Kurtuba'ya ilim tahsil etmeye gelen Avrupalılar, daha ilk gördüklerinde âşık oluyorlardı şehre.Kayıtlarda aynen şöyle geçiyordu, Avrupalı öğrencilerin Endülüs'ün bu nadîde çiçek-şehirleriyle ilgili ilk izlenimleri: "Burası cennetmiş gerçekten, cennet!"ŞEHİRLERİ VAREDEN RUH VE UFUKŞehirsiz medeniyet düşünülemez. Ancak şehri düşünen, medeniyetin düşlerini gören o şehre ruhunu veren yüce gönüllü insanlarıdır; ufukları, sonsuzluğun burçlarında gezinen yürek insanları dervişleri, şâirleri, kâtipleri, erenleri, âlimleri, bilgeleri, irfan yüklü, ilim deryası edeb ve sanat erbabıŞehirleri şehir yapan, şehirlerden medeniyet çıkaran o şehirleri ve o şehirlerde yaşayan insanları vareden ruhtur: Şehrin insanlarının ruhu ve ufku.O yüzden, insan, şehrin ruhudur; şehirse insanın hayata ruh üfleyen soluğu ve çocuğu. İnsan varsa, şehir de vardır; insan yoksa, şehir de yoktur.Günümüzde şehir yok artık: Şehirler öldü. Çünkü insanları öldü şehrin; ruhu yani. Şehre anlam veren, ruh üfleyen, şehri vareden "ulu-çınarlar" yok artık.İSTANBUL MEDENİYETİ İstanbul, bir medeniyetti; medeniyetimizin özü ve özeti, kaynağı ve pınarı: Medeniyetimizi yeşerten bir ulu şehri değildi yalnızca; medeniyetimizin tohumlarını, köklerini, özsuyunu, özünü ve sözünü barındıran bir ulu çınarı, başlıbaşına bir medeniyet.Yeryüzünde başka hiçbir şehre nasip olmayan, benzersiz