Bir "dünya düzeni" felsefesi

İki önermeyle başlayalım: Bir: Dünyanın bir düzeni var.İki: Dünya düzensiz bir yer zaten.İkisi de doğru olabilir bu önermelerin, baktığınız yere göre.İSLÂM'SIZ DÜNYADA BİR DÜZEN KURULAMAZ!İslâm'sız dünyada, bir düzen kurulabilir miİslâm'sız, dünyada bir düzen kurulabilir miKurulur elbette ama düzen olmaz, düzensizlik olur onun adı.Düzensizlik düzeni olur. Düzensizlikten düzen çıkarılmaya çalışılır orada.Aslında bütün düzenler, düzensizliğe düzen verme girişimleri değil midirElbette ki.Batı hegemonyasının yaptığı şey, düzensizliği düzene çevirmesidir. Düzensizliğin adının düzen olması. Sürekli kaos hâli'nin, sürekli katastrof durumunun üstünün örtülmesi ve bu hâlin, bu durumun düzene dönüştürülmesi.BATI DÜZENİ ZORBALIĞA, OSMANLI DÜZENİ SULH'E DAYANIRPax kavramı burada daha açıklayıcı olabilir: Pax, hem düzen hem de barış demektir uluslararası ilişkiler literatüründe. Paxromana, paxamericana, paxottomana: Roma barışı Roma düzeni. Amerikan barışı Amerikan düzeni. Osmanlı barışı Osmanlı düzeni.Fernand Braudel, Roma'nın "silahlı barış düzeni" kurduğunu söylemişti.Aynı şey Avrupa için de söylenebilir, Amerika için de.Ama Osmanlı'da başka bir şey vardı: Osmanlı, silaha dayalı bir düzen kurmamıştı, sulh düzeni kurmuştu. Osmanlı'nın bir ruhu vardı. Daha doğrusu, Osmanlı, ruhu önceleyen bir medeniyet tecrübesinin adı ve adresiydi. Batı uygarlık tecrübeleri ise, ruhu izafileştiren, bedeni ve dünyayı önceleyen tecrübeler: O yüzden dünyaya hâkim olma güdüsüyle hareket ettiler. Veya sahip olma güdüsüyle. O yüzden hâkim oldukları şeyin mahkûmu, sahip oldukları şeyin sahibi oldular; dünyayı, araçları kutsadılar ama sonuçta araçların kölesi olup çıktılar. Bir dünyaları yoktu.Öz'leri yoktu.Öz'leri gür değildi. O yüzden özgür değillerdi.Öz, fıtrat demektir.Fıtratı olanın ruhu olur.Öz'ü olan, öz'ün anlamını, önemini, hayatiyetini ve vazgeçilmezliğini bilir ve başkasının özünü de korur özene bezene.DÜZENİN KAYNAĞI: VAROLMA SAVAŞI DEĞİL, HİÇ'LİK BİLİNCİBir kendi'leri yani bir özleri, bir fıtratları olduğunun bilincinde olan toplumlar veya medeniyetler, başkaları üzerinde hâkimiyet kurma, başkalarına tecavüz etme ilkelliği ile hareket etmezler.Bu, ulvî ahlâk'tır. Ulvî yani ilâhî kaynaktan hediye edilen yüce biliş ve buluş, oluş ve varoluş ilkesi.Oluş ve varoluş, olma ve varolma kaygısı üzerine bina edilmez; zaten özü fıtratı olan bir varlık olarak mü'min insan, bir Var'ın varettiği bir var, bir varlık olduğunun bilincindedir. Varlığın varlık olabilmesi, varlık olarak var olabilmesi, insanın, varlıği, kendi varlığını ve bütün varlıkları Vareden'e nispetle kendi'nin hiç olduğu şuuruna sahip olabilmesiyle mümkündür.Varolma kaygısı güden, yok olduğu için, zaten bir varlığı, bir özü, fıtratı olmadığını bildiği ya da hissettiği için varolma ve hatta hâkim olma kaygısıyla hareket eder.Hâkim olma ya da sahip olma kaygısı güdenlerin böyle bir kaygı gütmelerinin temel nedeni, bir kendi'lerinin, bir özlerinin, bir fıtrat tasavvurlarının olmamasıdır.Kendi'leri olamayanlar başkalarına saldırırlar.Özleri olmayanlar başkalarının özgürlüklerini yok etmekten çekinmezler.Özleri olmayanlar, özlerini koruma kaygısı gütmezler, başkalarına sahip olma, dünyaya hâkim olma kaygısı güderler, böyle böyle başkalarının özgürlüklerine kastederler, özlerine ve öz kültürlerine tecavüz etmekten tedirginlik duymazlar.İMAN EDİYORUM "GÜVEN"İYORUM, O HALDE VARIMAllah, insana eşyanın isimlerini öğretti: Varlığın anlamlarını, varlığı anlamlandırma biçimlerini ve usûllerini. Varlık, hakikatin kendisinde tecellî ettiği varedilen varlık. Hakikatin derece derece şifrelendiği sûretler. Nebâtât, hayvanât ve insanât.İnsanât, bütün diğer varlıkların kendisine emanet edildiği varlık. Allah Teâlâ'nın celâl sıfatları olan teşbîhî özellikleri hayvanâtta, cemâl sıfatları olan tenzîhî özellikleri nebbâtâtta tecellî eder. Tenzîhî ve teşbîhî özelliklerinin diyalektik ilişkisinin, etkileşim hâlinde gerçekleşen alış verişlerinin, akış bakışlarının eseri, bütün celal ve cemâl sıfatlarına ait özelliklerin kemal boyutu kazanarak insan'da