Türkiyesiz bir dünya kurulamaz!

Bu dört liderin yeni kurulacak dünya düzeninin kurucuları olduğu söyleniyordu, özetle.

Dört benzemez, nasıl ortak bir dünya düzeni kurabilirler ki Bu çok akla, mantığa uygun bir şey değil. Dört farklı medeniyet coğrafyasının temsilcilerinin ortak bir masa etrafında buluşmaları ve tam bir kaosun eşiğine sürüklenen dünyayı belli bir noktada ortak bir stratejinin etrafında toparlamaları sözkonusu olamaz mı, diye bir soru geliyor akla. Ama bu soru çok yanlış bir soru.İnsanlığı değil, sadece kendi çıkarlarını düşünen ABD, Rusya ve Çin'in Yalta'da Roosevelt, Churchill ve Stalin'in kurdukları bir anlamda "saldırmazdık paktı" olarak adlandırılabilecek bir anlaşmanın izini sürdükleri de söylenebilir mi acaba, diye bir soru geçmiyor değil insanın zihninden.Bu soru da çok anlamlı ve gerçeklerle örtüşen bir soru değil. ABD, İngiltere ve Sovyetler'i aynı masanın etrafında toplayan Yalta Konferansı iki büyük cihan savaşı sonrasında kurulmuş, paylaşım masası'ydı.

Şu ana kadar böyle bir savaş yaşanmış değil.

Belki de şunu söylemek mümkün aslında: Günümüzde savaşın mahiyeti, biçimi, aktörlerin savaşı sürdürme yöntemleri çok değişti. Hem dijital savaşlar var hem de vekâlet savaşları.

Dijital ticaret savaşları, dijital kültür savaşları vesaire.

Dijital savaşlar, kısmen sürüyor, kısmen bitti, kısmen de şekil değiştirerek yeni savaşlara dönüşüyor.


KAPİTALİZM, KRİZLERDEN, KANDAN BESLENEN BARBAR BİR SİSTEMKüresel ölçekte sürdürülen asıl savaş, kapitalist Batı uygarlığının küresel hegemonyasının sarsılmaması için verilen savaştır. Savaşın yönetmi, aracı ne olursa olsun, asıl görünmeyen savaş budur. Küresel kapitalist Batı hegemonyasının önündeki en büyük engel İslâm dünyasıdır. Çin veya Rusya değil, Türkiye'dir küresel sistemin önündeki en büyük engel.Küresel sistem, Çin'i kapitalist sisteme eklemledi, Çin küresel kapitalist Batılı sistemin önünde doğrudan bir tehdit olmaktan çıktı, artık dolaylı bir tehdit Çin. Dolaylı, dolayısıyla kontrol edilebilir bir tehdit. Biraz da bilinçli icat edilmiş bir güç, Çin gücü.Bilinçli icat edilmiş diyorum, çünkü kapitalizm rekabet üzerinden, özellikle krizlerden beslenerek varlığını sürdüren çarpık ve ruhsuz bir sistem. Kapitalizm; krizlerden beslenen, kandan beslenen, çatışmalardan ve savaşlardan beslenen insanı, hayatı, her şeyi aşağılayan ve sömüren aşağılık bir sistem. Uygarlık filan değil, düpedüz uygar barbarlık.
KAPİTALİZM YER, YÖN VE ANLAM DEĞİŞTİRDİ

Çin kapitalizme eklemlendi, uyutuldu, yutulacak. Çin'in alternatif bir medeniyet fikri sunma imkânları yok edildi, Çin metamorfozu yedi, mankurtlaştırıldı.

Her zaman yeri geldiğinde söylediğim gibi, kapitalizm yer, yön ve anlam değiştiriyor: Batı'dan Doğu'ya, Atlantik'ten Pasifik'e taşınıyor, sözümona demokratik uyuşturma biçimlerinden otokratik kontrol biçimlerine dönüşüyor. Aslolan kapitalizmin varlığını sürdürmesi. Çin, Hindistan, Japonya, kapitalizme çabuk eklemlendiler. Ve kendi ruh köklerini kuruttular, kültürel olarak intihar ettiler. İslâm dünyası, Türkiye, kapitalizme tam olarak entegre edilemediler. Batı modernitesi kurulurken doğrudan İslâm medeniyetinden aşı almıştı Batılılar. Postmodern hegemonya biçimlerinin temelleri atılırken bu kez İslâm dünyasına bir şekilde diz çöktürüldü, İslam dünyası atlandı. İslâmın dışındaki Doğu dünyasından aşı alındı. Bunun iki temel nedeni vardı: Birincisi, İslâm dünyası durdurulmuştu, bir şekilde. İkincisi de, kültürel olarak Çin, Hint ve Japon kültürleri hem daha kolay etkisiz hâle getirilerek kolaylıkla uyutulabilirdi hem de kapitalizmin ihtiyacını duyduğu rekabeti hızlı bir şekilde sunabilirdi.

O yüzden Batılılar, küresel kapitalist sistemi, dolayısıyla Batı hegemonyasını sürdürmenin İslâm dünyasını bir şekilde etkisiz hâle getirerek Çin, Hindistan ve Japon kültürlerini mankurtlaştırıp (canlı cenazeye dönüştürüp) harekete geçirmekten geçtiğini gördüler.


TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ AÇARAK TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ KESEBİLİRLER MİFakat İslâm dünyası durdurulmuştu ama Çin, Hint ve Japon kültürleri gibi metamorfoza uğratılıp dönüştürülememişti. Er ya da geç dirilip ayağa kalkabilirdi. Bunu bin yıl İslâm medeniyetinin hem kurucu, hem konumlandırıcı (istikametini şaşmaz bir şekilde sürdürmesini sağlayıcı) hem de korucuyu dinamikleri aynı anda hayata ve harekete geçiren Türkiye, İslâmî ruh köklerini hatırlayacak olursa, Müslüman Türkiye yapabilirdi yeniden.Türkiye, maddî bakımdan (ekonomisi ve savunma sanayisi açısından) beklenmedik bir devrim yapmıştı; bu devrimi, yarın, manevî (entelektüel, kültürel vb.) bakımdan da yapacak bir atağa kalkabilirdi. Onun için