Türkiye, sömürgeleştirilmeden devşirildi; savaşmadan -içeriden, zihnen- ele geçirildi!

Bizim yaşadığımızı hiçbir ülke yaşamadı! Bu toplum sömürgeciler tarafından dışarıdan sömürgeleştirilmedi, fiilen işgal edilme yoluna gidilmedi. Öyle bir yıkım projesi uygulandı ki bu topluma İngilizler tarafından, bu ülkeyi işgal etmediler, devleti ele geçirdiler ve zihnini işgal ve iğfal ettiler bu ülkenin çocuklarının. O yüzden bu ülkenin bırakınız ortalama insanını, entelijansiyası bile ülkenin başına ne geldiğini bilmiyor, idrak edecek zihnî özgürlükten uzak, zihnî felç geçiriyor, epistemik köle! O yüzden bu ülke, savaşmadan ele geçirilen ülke olarak tarihteki trajikomik yerini aldı.


TÜRKİYE FİİLEN ELE GEÇİRİLMEDİ, ZİHNEN ELE GEÇİRİLDİ!

Tekrar ederek ve altını kalın harflerle çizerek avazım çıktığı kadar haykırıyorum:

Türkiye, fiilen işgal edilmedi, zihnen işgal edildi. Emperyalistler bu toprakları fiilen işgal edemeyeceklerini, bizim İslâm'a bin yıldır yurt yaptığımız bu toprakları kanımızın son damlasına kadar koruyacağımızı, aslâ teslim olmayacağımızı ve teslim etmeyeceğimizi çok iyi biliyorlardı. O yüzden İngilizler, Tanzimat'ı ilan ettirdiler bizim paşalarımıza, satın alarak paşalarımızı: Tanzimat, bizim idam fermanımızdı. Fiilen ele geçirilemeyen bu ülkenin zihnen / içerden ele geçirilmesinin, Türkiye'nin kendi kendini sömürgeleştirme projesinin başlangıç noktasıydı.

Ülke dışarıdan ele geçirilemedi, içeriden ele geçirilecekti: Londra Mason Locasına üye yapılan Mustafa Reşit Paşa, ardından onun izinden giden Âli Paşa ve Fuat Paşa›lar, ülkeyi İngilizlere içeriden teslim edecek bütün yapı taşlarını döşediler.

Yahudi İngiliz başbakanı Gladstone'un Avam Kamarası'nda eline Kur'ân-ı Kerim'i alarak yaptığı "Biz bu Türkleri savaş meydanlarında yenemiyoruz, Türkleri yenebilmenin tek yolu var: Bu kitabı, Kur'an'ı ellerinden almak" diyerek hedef çizdiği konuşma bize karşı nasıl ve neden zihnen işgal projesini derinlemesine bir şekilde başlattıklarını çok güzel ele veren ürpertici bir konuşma.

O yüzden yaşadığımız medeniyet krizini önce anlamak, sonra derinlemesine ve bütün yönleriyle anlamlandırmak, son olarak nasıl aşabileceğimiz konusunda kafa patlatmak zorundayız. Bunun için öncelikle yaşadığımız sorunu felsefî olarak, derinlemesine kavramız şart.

Şunu aslâ unutmayalım: Büyük atılımlar, zihinde devrimle başlar. Zihinde devrim yapamayanlar, zeminin ve zamanın kölesi olmaktan kurtulamazlar. Zihinde devrim yapamayanlar, çağ kuramazlar; başkalarının kurdukları çağların ağlarında, bağlamlarında, dünyalarında yok olurlar.


BARONİK, MASONİK DEVŞİRME KÜLTÜR, TÜKİYE'Yİ KÜLTÜREL İNTİHARA SÜRÜKLÜYOR...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç yıl önce önemli bir itirafta bulunmuş ve "eğitimde istenilen başarılı adımların atılamadığını," Ak Parti'nin "fikrî bakımdan iktidar olamadığını" söylemişti.

Erdoğan'ın bu açıklaması da, yanlışı itiraf etmesi ve eğitimde millî bir atılım gerçekleştirileceğine dikkat çekmesi de önemli.

Geç kalındı ama bundan sonra köklü, kucaklayıcı adımlar atılırsa, geleceğimizi kurtaracak ve kuracak emin bir yola girmiş oluruz, nihayet.

Sürekli olarak söylediğim bir şey var/dı: 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekmek zorundayız. Türkiye'yi, her alana "çöreklenen" baronik ve masonik şebekelerin tasallutundan kurtarmak zorundayız.