Şah damarının tıkanması: İstanbul'da yaşanan ve dünyayı kuşatan kriz

İstanbul hem medeniyet-kurucu, hem medeniyeti-konumlandırıcı, medeniyetimizin istikametini şaşırmasını önleyecek muhkem adımlara imza atıcı hem de medeniyeti-koruyucu bir şehirdir.

Şu İstanbul bir medeniyet krizi yaşıyor; Ölüm-kalım savaşı veriyor: Yönünü de, yörüngesini de, ruhunu da yitirme tehlikesi ile karşı karşıya. Medeniyet-kurucu, medeniyeti-konumlamdırıcı ve medeniyeti-koruyucu bir şehrin başına gelebilecek en büyük felâket, başına ne geldiğini bilememesidir.

MTO Azerbaycan temsilcisi Vuqar Azizov kardeşimiz İstanbul'un zihnî, manevî, rûhî arkeolojisini yaparak İstanbul'un yaşadığı bu çok yönlü ontolojik-tarihsel krizi teşhis ediyor ve krizin nasıl aşılması gerektiğine ilişkin nefis tespitler sunan leziz bir metinle İstanbul'a sahip çıkmamız gerektiğini haykırıyor… Güzel bir pazar yazısı bu. Zihin açıcı, düşünmeye kışkırtıcı okumalar.

ŞAHDAMARININ TIKANMA SERÜVENİ: İKİ KALP, DÖRT ZİHİN

Çanakkale Boğazı'nda başladı bu hikâye… Fiilen orada yaşandı. Ama mesele yalnızca bir savaş değildi; Çanakkale'ye giden yol uzun ve çetrefilli bir süreçti. Nasıl ki insan bedeni yabancı gıdaları sürekli alırsa zamanla damarları tıkanır, medeniyetler de bünyesine yabancı unsurları fazla aldığında temel hasar görür.

Son iki asırda bünyemize çok sayıda yabancı fikir akımı girdi. Kalp krize girmeden önce sinyal verir; Çanakkale, işte bu sinyalin yankısıydı. Geçilemedi, ama kalpte hasar bıraktı.

Şah damarına, yani medeniyet havuzumuz olan Ege'den gelen akış durmuştu. Bu durgunluk, hakikatten de kopuşu beraberinde getirdi. Şah damarımızın akışı, dört büyük manayı birleştiren tevhid'i temsil ediyordu. Akış durunca tevhid de zedelendi.

Modernitenin unsurları, İslâm medeniyetinin kalbinde tıkanıklık oluşturdu. İstanbul'da, Osmanlı'nın payitahtı, hilâfetin merkezi Müslümanların buluşma noktasında manevî bir kriz başladı. Çanakkale geçilmedi belki, ama kriz İstanbul'u vurdu.

İstanbul'u besleyen mefkure ikiye bölündü: Doğu ve Batı. Onlar da kendi içinde iki zihne ayrıldı; iki kalp, dört zihin…

İKİ "DENİZ"İ BULUŞTURAN BAĞ KOPTU

İki denizin buluşma noktasındaki bağ koptu. Yuşa Peygamber'den gelen hakikat akışı kesildi. Beşiktaş, artık Batı'dan gelen unsurlarla şekillenmeye başladı. Üsküdar ise boynu bükük, Yuşa Tepesi'ne hasretle baktı… Ama o nefes gelmedi. Üsküdar'ın rengi soldu; Beşiktaş ondan yüz çevirdi. Artık inşa eden değil, başkaları tarafından inşa edilen bir hâle geldi. Vahdetten koparıldı.

Ege'nin manevî mirası Aziz Mahmud Hüdayi'den (ks) beslenmez oldu. Bu mânevî kaynak, İslâm'ın ruhundan uzaklaştıkça ihtirasın ve menfaatin eline geçti. Ege'nin cevheri bu zehirle buluştu; kalbi de zehirledi. Telli Baba'nın fütüvvet ve cihad ruhu, Yuşa Tepesi'ne bakarak sönükleşti.