Osmanlı medeniyet tecrübesi, gerçek anlamda ilk ve son evrensel ve küresel medeniyet tecrübesidir. Batı uygarlığının evrenselliği hem fiilî hem de zihnî işgale dayanan yatay düzlemde işleyen yayılmacı ve işgalci, yapay olarak üretilen, icat edilen içi boş bir retorikten ibaret bir evrenselliktir. Dayandığı ilkeler ya da geliştirdiği değerler bakımından insanlık tarihinde ortaya konan insanlığın medeniyet birikimini aşan bir evrensellik değil, aksine, insanlığın medeniyet birikimini aşağılayan ve bu aşağılayıcı söylemi zihinlere kazıyarak imal ve icat edilen e zihinlerde tahakküm kuran sahte, ayartıcı bir evrenselliktir bu.
Bütün insanlığı insan olmaklığı bakımından değerli gören ve ontolojik konumunu aslâ yok etmeyen, "ben ve öteki" ya da "Batı ve diğerleri" gibi aşağılayıcı epistemik emperyalist bir ikili karşıtlık mantığı üretmeden herkese kendi olarak ve kendi kalarak hayat hakkı tanıyan ve kendince yaşama alanı sunan ilk ve son evrensel / küresel medeniyet tecrübesidir.
Dünyanın geleceği, dünyanın yaşanabilir insanca bir dünyaya kavuşabilmesi. Osmanlı hakkında üretilen epistemik emperyalizmi kırarak veya aşarak Osmanlı ruhunu taptaze bir ruhla ve ihşnke keşfedebilmesine bağlıdır.
Osmanlı ruhu, nedir, ne değildir, sorusunun izini sürmeden önce, Osmanlı ruhunu karartan epistemik emparyalizm biçimi üzerine "dokunaklı" bir çift kelâm etmek isterim.
GAZZE, EPİSTEMİK EMPERYALİZM MASKESİNİ DÜŞÜRDÜ!
Gazze, milat oldu her bakımdan: Bir Gazze'den öncesi, bir de Gazze'den sonrası var artık. Gazze'den öncesi ve Gazze'den sonrası diye yazılacak insanlık tarihi.
Her şeyden önce Gazze, Batı hâkimiyetinin şifrelerini deşifre etmesi bakımından milat oldu. Batı uygarlığının dayandığı felsefî temellerin ideolojik söylemlerden ve retorikten öteye geçmediği anlaşıldı. "Evrensel Batılı değerler" söyleminin, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve demokrasi olarak bütün dünyaya dayatılan ve dayatıla dayatıla benimsetilen ürpertici bir emperyalizm biçimi olduğu gün ışığına çıktı: Epistemik emperyalizm.
Batı emperyalizminin en geniş, en kalıcı, en örtük ama en ürpertici hegemonya biçiminin zihinlerde kurduğu epistemik hegemonya ve emperyalizm biçimi olduğunu gösterdi Gazze ve işte bu epistemik emperyalizmin bütün maskelerini düşürdü.
Epistemik emperyalizmin en yıkıcı sonuçlarından biri, sahte ve çarpık Osmanlı algısıydı. Osmanlı hem her bakımdan tarih dışına itiliyordu hem de diğer Batılı emperyalizmler gibi bir emperyalizm olarak lanse ediliyordu.
Daha da vahimi, Osmanlı'nın çocukları arasında tarih bilinci linç edilerek yok edildiği için inanılmaz bir Osmanlı nefreti üretildi ve Osmanlı alabildiğine aşağılandı kendi çocukları tarafından üstelik de!
İnanılır gibi değil ama gerçekten oldu bu. Osmanlı üzerinden üretilen bu ürpertici epistemik emperyalizm biçimi hâlâ hükmünü icra ediyor: Osmanlı, sözümona Osmanlı'nın çocukları arasında her fırsatta ve en aşağılık ifadelerle aşağılanıyor!
Bütün bunlar tam da hem bizim hem de dünyanın Osmanlı ruhuna şiddetle ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde daha da katmerlenerek tekrarlanıyor!
Düşünsenize… İnsanlık tam da adalet, hakkaniyet ve merhamet kurucu değerleri ve sütunları üzerinden yükselen Osmanlı ruhuna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyarken bizde, bu ülkede, bu ülkenin ve bu coğrafyanın çocukları Osmanlı ile korkutuluyor, "Osmanlı emperyalizmi"nin hortlatılmaya çalışıldığı söylemi dolaşıma sokuluyor her yerde.
Osmanlı'ya emperyalist diyen emperyalist uşağıdır.
Osmanlı tam da bütün emperyalizmlere inat, emperyalizmin can damarı kapitalizme (ölümü pahasına, ruhen olmasa bile fiilen / fiziken yok olmayı göze alarak) direnmiş muazzez bir medeniyet tecrübesidir.
Osmanlı'yla korkutma hikâyesi bir de Türkiye içindeki sığ Kemalist entelijansiya tarafından piyasaya sürülüyor: Osmanlı'dan söz etmek, Türkiye'nin parçalanmasından söz etmek olarak algılanıyor çarpık bir şekilde. Oysa Osmanlı parçalayıcı değil bütünleştirici bir medeniyet mefkûresinin ve tecrübesinin adıdır. Osmanlı anlaşılamamış ve aşılamamıştır.

12