MTO akademik yaz kampları: Medeniyetin kalbinde bir diriliş iklimi (2)
MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) benzeri olmayan bir maarif modeli ve ruhu geliştiriyor: Her yıl düzenli olarak Anadolu'nun dört bir köşesinde MTO Akademik Yaz Kampları düzenliyoruz. Bu kamplarda, yıl boyunca MTO'da gördüğümüz derslerin ve 100 Kitap Listesi'nden okuduğumuz kitapların hâsılasını makaleye döküyor talebelerimiz. Her alanda zihin açıcı makaleler yazıyorlar. Yaz kamplarımızın anlamını, geliştirdiği akademik / entelektüel seviyeyi, yeşerttiği kardeşlik ruhunu Bursa Tamsilcimiz Nuri Gür Bey'in leziz kaleminden bugün de paylaşmaya devam ediyorum. Zihin ve ufuk açıcı nefis bir pazar yazısı…
***
SÖZ'ÜN, DÜŞÜNCE'NİN VE KARDEŞLİĞİN BULUŞTUĞU İKLİMDirilmek, geçmişi hatırlamanın ya da geleceğe dair umutlar kurmanın ötesinde bir şeydir; esas olan, insanın bulunduğu ânı idrak etmesi ve o ânın hakkını vermeye yönelmesidir. Ben de her ânı, yeniden kurulan bu medeniyetin harcına katılan bir bilinç tanesi gibi görmeye başladım.
Sözün, düşüncenin ve kardeşliğin bir arada olduğu o kamplarda, kalbimin duvarlarını tek tek yıktım. Yıkıldım ki yeniden kurulabileyim; çünkü inşa ancak yıkımın ardından gelir.
Diriliş, bazen yıkmaktır: kötü alışkanlıkları, kırık düşünceleri, ölü fikirleri, sahte bağlılıkları… Ben hepsini bir bir yıktım, içimdeki eski yapıyı söktüm. Ve o enkazın ortasında yeniden doğmak için yazıya sarıldım. Çünkü bazen bir yazı, bin kelimeden fazlasıdır; bazen bir yazı, bir kıyam, bir secde, bir arayıştır.
HER KİTAPLA BİRAZ DAHA DİRİLDİM
MTO 100 Kitap Listesi'ndeki her bir kitap, bana geçmişin sesiyle seslendi; fakat bu ses, yalnızca dünde kalmış bir hatıradan ibaret olmayıp bugünü ayağa kaldırmaya, yarını ise bilinçle örmeye davet eden bir çağrı hâline geliyordu.
Her kitapla biraz daha dirildim. Kelimelerin içinde bir ruh vardı, o ruhun içinde bir arayış ve o arayışın içinde bir sefer vardı. Ben bu seferin yolcusu oldum.
Yusuf hocamızın 'kitaplar sizi kurar' ifadesi, artık yalnızca kulağımda kalan bir söz olmaktan çıktı; kalbimde kök salan, varoluşumu yeniden inşa eden bir hakikate dönüştü. Çünkü kitapların içinde bir yapı vardı; bu yapı, sadece bilgiyle örülmemişti, aynı zamanda ruhla yoğrulmuştu. Diriliş de tam burada başlıyordu: ruhla inşa edilen her cümle, ruhla kurulan her dostluk, ruhla yazılan her satırda.
KENDİNİ DİRİLTEMEYEN TOPLUMU DİRİLTEMEZ
Dirilişin başka bir boyutu da yalnızlaşmaktır. Evet, kalabalıkların ortasında bile manevi bir yalnızlık yaşadım. Fakat bu yalnızlık, kaybolmuşlukla açıklanamazdı; tam aksine, insanın kendine yöneldiği ve iç âleminde derinlik kazandığı bir süreci temsil ediyordu.
Sessizliğin ortasında konuşmaya çalışan bir ruh gibi oldum; kelimeler susuyordu ama manalar bağırıyordu. O bağırışta nefsimin hilelerini, zihnimin dağınıklığını, kalbimin bulanıklığını gördüm.
Diriliş, her zaman aydınlığın içinden geçerek olmaz; bazen karanlıkla yüzleşmeyi, içe dönmeyi ve derinleşmeyi gerektirir.
Ve ben yüzleştim. Kalbimin içindeki tortuları temizlemeye başladım. Yusuf Kaplan hocamızın bize hatırlattığı o temel hakikat vardı ya hani, "kendini diriltmeyen, toplumu diriltemez"... İşte ben önce kendimi diriltmeye başladım.
Kardeşlerimle birlikte okuduk, düşündük, tartıştık, sustuk, tekrar başladık. Her kelime bir inşaydı, her suskunluk bir temizlikti, her niyet bir yapı taşıydı. Ben burada kelimelerin ötesine geçmeyi; kalbimle duymayı, kalbimle konuşmayı öğrendim. Kalpten kalbe giden bir yolun haritasını çıkarmaya başladım.
Ve anladım ki, diriliş bir ferdî yürüyüşle sınırlı kalmaz; o, birlikte yürüdüğümüzde hakiki bir forma bürünür. İşte bu nedenle, dirilmek aynı zamanda birleşmek, sarılmak ve birlikte inşa etmektir. Dirilen ruhlar birbirine çekilir; çünkü aynı ışığı görmüş olanlar, aynı yöne yürümeye başlarlar. Bu yürüyüşte tek başıma ilerlemedim; MTO'nun ikliminde, her biri kendi iç âleminde bir kıyam yaşayan kardeşlerimle omuz omuza yürüdüm.
DİRİLEN RUH, TOPLUMU İNŞA EDER, ZAMANI DÖNÜŞTÜRÜR
Bazen gecenin en derin saatinde bir kelimeyle sarsıldım, bazen sabahın serinliğinde bir bakışla inşa oldum. Her ânı hissederek yaşamak, her karşılaşmayı bir işaret gibi görmek, her sözü bir hatırlayış gibi duymak...
Diriliş işte böyle olur. İçten, derin, sarsıcı ama umut verici bir şekilde. Ben artık sadece yaşamak için yaşamıyorum; yaşadığımı diriltmek, yaşadığımı yüceltmek için yaşıyorum. Ve biliyorum ki, bir ruh dirildiyse, o artık yalnızca kendi için yaşamaz.
Dirilen ruh, etrafını da diriltmek ister; kardeşini kaldırır, toplumu kurar, zamanı dönüştürür. İşte ben bu dönüşümün içindeyim artık.
Ben kardeşliği yalnızca bir kan bağında, bir selamlaşma ânında ya da ortak bir mekânda bulmadım; ben kardeşliği, birlikte yaşanan bir hakikatin içinden geçtiğimizde hissettim.