MTO akademik yaz kampları: Medeniyetin kalbinde bir diriliş iklimi (1)
Ülkemizin kaderinde karınca kararınca rol oynayacak sessiz bir devrime imza atıyoruz: MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) benzeri olmayan bir maarif modeli ve ruhu geliştiriyor: Birinci sınıf hocalarıyla, benzersiz ders yelpazesiyle, şehir, üniversite ve lise çalışmasıyla dünyanın dört bir tarafından 59 bin talebesiyle evi, dünyaya, dünyaya okula dönüştüren akademiye ruh katan, entelektüel hayatımıza derinlik kazandıran bir küresel bir okul bu. Adam yetiştirecek adamları yetiştiren bir okul mottosuyla ülkemizin kremasını yetiştiren, günü kurtarmak için değil geleceği kurmak için yola çıkan, inanmış ve adanmış, çağrısı çağını kuracak öncü kuşakları hazırlamak için çıkılan uzun soluklu bir medeniyet inşası yolculuğu.
Bu yıl beşincisini düzenlediğimiz MTO Akademik Yaz Kamplarımız 1 Ağustos'tan itibaren başlıyor; 6 şehrimizde 9 kamp düzenleyeceğiz.
Kamplarımızın anlamını, işleyişini, nasıl ruh ürettiğini ve akademik çapını MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey kardeşimin leziz kaleminden aktarıyorum. Birkaç gün sürecek, soluk soluğa ve zevkle okuyacağınız nefis bir yazı dizisi bu.
ZİHNİN DİRİLİŞİ, RUHUN DOĞUŞU, ÖNCÜ İNSANIN VAROLUŞU
Ben bu yola ne bir kitapla adım attım ne bir kamp programıyla; bu yolda beni çağıran, içimde yankılanan bir ses oldu. Medeniyet Tasavvuru Okulunda aradığım cevabı ben zaten içimde taşıyordum; fakat o cevabı hangi soruyla eşleştireceğimi bilmiyordum. Yusuf Kaplan hocamızın kaleminden, sesinden, bakışından gelen o ilk çağrıyı duyduğumda, kendi içimde yıllardır yankı bulan bir sesi yeniden duymuş gibi oldum.
İşte o an, artık susamam dedim, artık bekleyemem. Çünkü zaman, sadece geçen bir çizgi olarak kalmaz; ruha yazılır ve hakikate çağıran bir iz hâline gelir. MTO'nun tezgâhında fikirle birlikte ruh da işleniyordu; bilgi ise yalnızca aktarılmakla kalmıyor, derinlikli bir biçimde yoğruluyordu. Ve bu yoğrulmanın içinde ben, sadece bir öğrenci kimliğiyle kalmadım; talebe oldum, inşa sürecinin yaşayan bir parçasına dönüştüm.
MTO 100 Kitap Listesi ile tanıştığım gün, kitapların yalnızca bilgi sunmadığını; aynı zamanda bir ahlâkı, bir estetiği ve bir duruşu inşa ettiğini fark ettim. Her kitap, bana kendi içimdeki karanlık bir dehlizi gösterdi; her cümle, içimde kıvılcım gibi yandı. Fakat o kıvılcımların ateşe dönüşmesi için sadece okumak yetmedi, bir iklimde pişmek gerekiyordu. MTO Akademik Yaz Kampları, işte bu pişmenin ocağı oldu. Kitapla düşünen, kalemle konuşan, kardeşlikle güçlenen bir ruhun içinde, kendimi yeniden şekillendirdim. İlk kampta her oturum bir dirilişti, her sunum bir silkinişti, her kardeş bir aynaydı. Aynaya bakarken yalnızca kendi yüzümle karşılaşmadım; ardımda sessizce bekleyen bir medeniyetin sureti de gözlerimin önüne serildi. Bu fark ediş, zihni uyandırmakla sınırlı kalmadı; ruhumda yeni bir doğuşun kapısını da araladı.
Yusuf Kaplan hocamız, yalnızca bir öğretmen gibi konuşmadı; o, bu çağın içinden geçerek gelen ve çağın ötesinden konuşan bir mimar gibi düşündü. Her kelimesiyle bizi yeniden yoğuran, her sorusuyla bizi sarsan, her bakışıyla bizi çağıran bir öncüydü o.
Onun açtığı bu yol, akademik bir patika olmanın çok ötesinde; bu topraklara sadakatle bağlı, bu çağın ruhuna uyan ve yarına seslenen bir diriliş güzergâhıydı.
Hocamızın her konuşması bir mihrap gibi yön verdi; her suskunluğu bir mescit gibi sükûnet sundu; her gayreti, bizim için bir sefer çağrısıydı.
Ben o çağrıyı içimde hissettiğimde artık susamazdım. Çünkü çağrıya kulak verip sessiz kalan bir ruh, önce kendi iç sesini, sonra da Rabbine ait yönünü yitirir.
YIKILAN DUVARLAR, AÇILAN KAPILAR VE YENİDEN DOĞUŞ
MTO Akademik Yaz Kamplarında geçirdiğim her an, içimde başka bir duvarı yıktı, başka bir kapıyı açtı. Bu kamplar, seminer olmanın çok ötesinde; her biri birer diriliş seheri, ruhu uyandıran birer iç çağrıydı. Gecenin en karanlık anında doğan o ince ışık gibi, her oturum bana yeni bir sabah sundu.
Yazmak artık benim için düşünmenin ötesine geçen bir hâldi; her harf, içimde bir dirilişe dönüşüyordu.
Kalemi elime her aldığımda bir tür secdeye kapanıyor gibiydim. Çünkü burada yazı, bilgi üretmenin ötesinde bir anlam taşıyordu; kendine dönmenin, kendini hatırlamanın ve kendinle yüzleşmenin kapısını aralıyordu. Her makale bir seferdi, her tartışma bir yolculuk, her kardeşlik bir kandil gibi içimde yanıyordu. Ben bu atmosferde büyüdüm, değiştim ve yeniden doğdum. Bu doğuşun sancısını da sevincini de iliklerime kadar yaşadım.
Medeniyet kelimesi, çoğu zaman dilimizde bir ideal gibi durur; fakat ben MTO'da onun bir sistem, bir ruh, bir emek olduğunu gördüm. Medeniyet, şehirler inşa etmekle sınırlı kalmaz; esas olan, insanın iç dünyasını mamur edebilmektir. Ve biz bu mamuriyeti önce kitapla, sonra kampla, sonra kardeşlikle kurduk. Her fikirde bir maya vardı, her duyguda bir niyet, her satırda bir dua gizliydi. Yusuf Kaplan hocamızın 'medeniyet, dirilişle başlar' sözü artık sadece kulağımda kalan bir nasihat olmadı; içimde derinlere işleyen ve her an yankısını hissettiğim bir hakikate dönüştü. Diriliş olmadan inşa olmaz, inşa olmadan yürüyüş başlatılamaz. Ve yürüyüş başlatılmadan kardeşlik bir zemine oturmaz. Ben bu sıralamayı MTO'nun her adımında yaşadım.