Meslekî eğitim, millî güvenlik meselesidir!

Türkiye, Tanzimat'tan bu yana yönünü ve yörüngesini yitirdi. Ruhunu yitirme tehlikesinin eşiğinden geçiyoruz Özal'lı Neo-Liberalizm yıllarından bu yana artan bir ivmeyle, son hızlaHep söylüyorum, her zaman da söylemeye devam edeceğim: Türkiye, sahipsiz. Bizim elimizden alındı bu ülke iki asır önce küçük bir şebeke tarafından. 40-50 bin kişilik devşirmeler şebekesi, ülkenin bütün kilit kurumlarını istila ve işgal ettiler ve Cumhuriyet'e sarkan süreçte bürokratik bir vesayet rejimi ihdas ettiler. Ülkeyi keyiflerine göre dizayn ettiler. Emperyalistlerin işgal ettiklerinde hayal bile edemeyecekleri sosyal ve kültürel mühendislik projeleri icat ettiler ve Jakoben, tepeden monteleme yöntemiyle bu projeleri topluma dayattılar.Gelinen nokta ürpertici: Tanzimat'la birlikte kendinden şüphe etmeye başlayan ülkenin entelijansiyası ve zamanla toplumu, kendini inkâr etmeye başladı. İşte ne olduysa ondan sonra oldu: Bu toplum önce kabuk değiştirdi, sonra dünyasını yıktı, yerine de yeni bir dünya kuramadı -rejimin en parlak adamlarından Şevket Süreyya Aydemir'in son kitabı İnkılap ve Kadro'da açık açık söylediği gibi.Şu tabloya bakar mısınız: Önce kendinden şüphe. Sonra kendini inkâr, kültürel inkâr. Şimdi de kültürel intihar: İki asırlık yok oluş tarihimizin özlü bir özeti.EĞİTİM SİSTEMİNİ SORGULAMADAN ASLÂ!Meseleyi bambaşka bir yere getireceğim: Meslekî eğitim meselesine. Önce bir bir hakkı teslim etmem gerek. Önceki Millî Eğitim Bakanı'mız Mahmut Özer, meslekî eğitimde devrim yapmış, öncü işlere imza atmıştı. Tam sonuç alınacakken Mahmut Hoca görevden alındı.Yusuf Tekin'in başını çektiği ekip gelmiş geçmiş en hazırlıklı, donanımlı ve güzel işlere imza atacak bir ekip. Sistem ve müfredat üzerinde yoğunlaşmaları güzel. Bazı tartışmalı yanları var, sert bir dille eleştirdiğim: Açık liselerin önünün kapanması. Açık liseler, toplumun nefes borusuydu oysa. Okulların süresinin (180 günden 200 güne kadar) uzatılması da çok tehlikeli pedagojik açıdan da. Altını özenle çiziyorum: Çocukların bu kadar uzun süre okula "tıkılması", pedagojik olarak çok yanlış. İkincisi, bizim okullarımız, endokrinasyon merkezi gibi, hapishane gibi işlev görüyor: Ruh, ideal, tevazu (kendisi gibi düşünmeyenlere saygı), ahlâk ve özgüven kazandırmıyor. Oysa bunlar bir eğitim sisteminin olmazsa olmaz beş temel ilkesidir. Bu beş varoluşsal ilkeyi çocuklarına veremeyen bir eğitim sistemi o toplumun mezarını kazıyor demektir. Oysa bizim sömürgeci ve mankurtlaştırıcı eğitim sistemimiz, çocuklarımızı hız, haz ve ayartının kölesi hâline getirerek ruhunu öldürüyor, ideal fikrini dert sahibi olma düşüncesini yok ediyor, başkasına saygı duymasını öğretemiyor, ahlâki özellikler kazandıramıyor, Batı'ya karşı aşağılık kompleksiyle dolu, özgüveni sıfır, acınası çocuklar yetiştiriyor!NİTELİKLİ ELEMAN SORUNU: EĞİTİM SİSTEMİNİN İFLASIBütün bu uzunca teorik okumadan sonra kangrene dönülen meslekî eğitim meselesine geliyorum.Önce şunu görelim: Sanayide "temel eleman" veya "nitelikli eleman" sorunu alarm vermeye başladı!Sıvacı, kaynakçı, demirci maaşları 150 bin TL ama bu "temel elemanlar" bulunamıyor! Bu rakam daha düşük de olabilir daha fazla da. Rakama takılmayalım. Mesele hayatî.Nedir