"Merhamet"in "zihin" dünyamıza dokunuşu: "Mülkiyet" bilincinden "emanet" bilincine

Vuqar Azizov, MTO Azerbaycan temsilcimiz ve en parlak talebelerimizden biri. Gazze üzerine Türk matbuatında -henüz seviyesine ulaştığını göremediğimiz, muhtemelen de bu salaş, savruk, sığ ortamda göremeyeceğimiz- fikrin zirvesini oluşturan enfes yazılar yazıyor.

Ben de burada sütunumu ona açıyorum. Bendenizin "Gazze milattır: Bir Gazze'den öncesi vardır, bir de Gazze'den sonrası", ana başlığı altında yazdığım yazılardan ilhamla nefis bir medeniyet felsefesi yapıyor, muazzam fikir kuleleri ve ruh anıtları dikiyor Vuqar kardeşim.

Buyurun fikir ziyafetine ve ruh atılımının lezzetine…


MÜLKİYET BİLİNCİ Mİ, EMANET BİLİNCİ Mİ

Mülksüzleştirme kavramının yeniden gündeme geldiği bir çağda, "emanet bilinci"ni ne kadar doğru anlayabiliyoruz

İlk bakışta "mülksüzleştirme" söylemi, İslâmî bir çağrışım yapar. Çünkü İslâm düşüncesinde mülk, kimsenin değildir; mülkün gerçek sahibi Allah'tır.

Fakat bu noktada ince bir fark vardır:

"Mülksüzleştirme" ilk bakışta iyi bir şey gibi görünse de, "emanet bilinci"ni ortadan kaldırır. Çünkü mülkiyet yoksa, mesuliyet de yoktur. Bu, hedonizme giden yolun ilk adımıdır:

"Mülkiyet yoksa, mesuliyet de yoktur."

İslâm düşüncesinde mülk edinmekten ziyade "emanet" kavramı esastır. Emanet bilinci, insanı hem sahip olmaktan hem de sahip olduklarına esir olmaktan kurtarır.

İşte "mülksüzleştirme" ile "emanet" arasındaki fark tam da buradadır: biri sorumluluğu yok eder, diğeri sorumlulukla var eder.

Gazze'de uyanan merhamet, modern dünyanın pozitivist saldırısına maruz kalmaktadır. Tasavvuf üzerinden başlatılacak süreç, eğer bu fark doğru okunmazsa, bizi "mülksüzleştirme" gibi modern tuzaklar aracılığıyla emanet ve mesuliyet şuurundan koparacaktır.

Tasavvuf, insanı hem nefsiyle hem de zihniyle olgunlaştıran bir hakikat terbiyesidir.

Merhamet, bu terbiyenin pınarıdır.

Tasavvuf, duygusal bir yöneliş olarak algılanmamalıdır, diğer anlamda da aklı ve zihni de arındıran, İslâm medeniyetinin incelikli bir irfan damarıdır.

Bu yüzden, insanın kemale giden yolu sadece duygusal değil, idrakî ve bilişsel bir genişlemeyi de beraberinde getirir.

Bu idrak, modern aklın "ben-merkezli" yapısını kırar.

Zihin, varlığı sahip olunacak bir nesne olarak görmekten çıkarak emanet olarak algılamaya başlar.

İşte bu değişim, hem bireysel hem de medeniyet düzeyinde bir dönüşümün şifrelerini taşır.

Modern akıl - mülkiyet bilinci,

Merhametli akıl - emanet bilinci.

İslâm medeniyetinin doğduğu eşik tam da burasıdır:

Varlığı istila etmek değil, ihya etmek.


MERHAMET VE ZİHİN ARASINDAKİ BAĞ

Peki, merhamet ile zihin dünyamız arasında nasıl bir bağ kurulabilir

Bugün zihin, epistemolojik bir bilgi çöplüğüne dönüştü. Bilgi çoğaldı, anlam azaldı.

İşte merhametin zihne dokunuşunu burada aramak gerekir. Çünkü merhamet, sadece duygusal bir tepki değil; zihinsel bir dönüşüm gücüdür.

Merhamet, zihinde ontolojik bir kayma yaratır.

Burada kastedilen, bilginin değişmesi değil; bilmenin anlamının değişmesidir.

Tasavvufî anlamda merhamet, insanın kendi hakikatiyle aklını buluşturur.

Zihin, bilgi yığınının baskısından kurtularak "bilmek, bulmak ve olmak" üçlüsünde yeniden doğar.

Kalp ve ruh, zihni beslemeye başlar; zihin de mânâ âlemiyle bağ kurar.

Bu bağ, düşünme melekelerini parçacı yapıdan kurtararak bütüncül bir hakikat anlayışına yöneltir.

"Ben" merkezli zihin, "biz" merkezli idrake geçer.

Çünkü "Ben" merkezli bilinç, varlığı yönetmek ister.

"Biz" merkezli bilinç ise varlığı anlamak, onunla ahenk kurmak ister.

Bu dönüşüm, üç temel aşamada gerçekleşir:

1. İstiğna:

Zihnin egodan arınmasıdır. Kendi nefsinden uzaklaşarak, hakikatle zenginleşmesidir.

2. İltifat:

Zihin, varlığa yönelir; başkasının acısıyla pişmeye başlar.

3. İdrak:

Başkasının varlığını fark ederek, kendi hakikatini bulur ve olgunlaşır.

"Biz" idraki, vecd ile Hakk'a bağlanır.

İşte merhamet, zihni bu aşamalarda dönüştürür.

Bu dönüşüm, modernitenin en büyük krizine — zihin bunalımına — bir cevaptır.

Moderniteyi çökertecek olan, silahlar ya da ideolojiler değil, arınmış bir zihin olacaktır.


SAHTE DUYGULAR ÇAĞINDA GERÇEK MERHAMET

Postmodern çağda insan, duygusal taşkınlıklarla sahte huzur arayışına girmiştir.

Meditasyonlar, terapiler, enerji frekansları, kişisel gelişim kitapları…

Bütün bunlar insanın ruhunu diriltmek yerine, onu bilimsel kodlamalara tutsak etmektedir.

İnsanın ruhunu "ölçülebilir enerjiye" indirgemek, onu mânâdan koparmaktır.