Herborn ve Frankfurt seyahatnamesi (2)
Almanya ve Hollanda'ya yaptığımız seyahatimize dâir Ayşe Akdağ kardeşimizin akıcı, leziz kalemiyle yazdığı izlenimlerimizin son bölümünü paylaşıyorum bugünkü yazıda.
HERBORN HACI ABDÜLKUDDÜS CAMİSİNDE SOLUNAN UNUTULMAZ HAVA
Talebe kardeşlerle, hızla bir şeyler atıştırıp, üç araçla 21.30'daki Herborn Hacı Abdülkuddüs Camii'ndeki konferansa yetişmeye çalışıyoruz. Yolda müthiş bir sis var, göz gözü görmüyor. Araçlarla takipleşerek gidemiyoruz. Hocamız, "Bu siste konferansa gitmek büyük bir devrim, farkında mısınız" diye soruyor. İlerledikçe, yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Camiden üst üste telefonlar geliyor: "Cemaat bir yere ayrılmadı, sizi bekliyor!" Sisli havanın yoğunluğundan biraz gecikiyoruz. Yolculuk boyunca yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatamam. Rabbimiz, öyle güzel ayarlamış ki, bu saati ve ortamı.
Cami, gençlerle dolmuş. Her biri, "Bir şey öğrenebilir miyim Yusuf Hocadan" diye can kulağıyla konferansı dinliyor. Hanım kardeşlerin kalabalık olmaları dikkatimizi çekiyor. Yusuf hocamız, gençlere hitap ediyor ve "Önce kendimize çeki düzen vermeliyiz," diyor. Onlara büyük cihattan bahsediyor. "Büyük cihat nedir, bilir misiniz" diye soruyor. "Kişinin kendi nefsiyle savaşmasıdır," diyor.
"Enfüste" ve "âfakta" yolculuk yapacaksınız âyetini hatırlatıyor. Yani, enfüste: içe doğru ve sonra dışa doğru: âfakta yapılan yolculuğa değiniyor. "İçe olan yolculukta, önce kendinize çeki düzen vereceksiniz. Kendinizle hesaplaşacaksınız," diyor.
Ve "İçinde bir dünya inşa edemeyen, dışında bir dünya kuramaz" cümlesini kuruyor.
Sonra, Hz. Mevlana'nın pergel metaforundan bahsediyor. "Pergelin sabit ayağını İslâm'a basacaksınız; pergelin hareketli ayağıyla bütün dünyalara, kültürlere ve medeniyetlere açılacaksınız," diyor. Bu pergel metaforunun kaynağının, Fussilet Suresi'nin 53. ayeti olduğunu hatırlatıyor.
Saatler geçiyor, fakat gençler zamanı unutuyor. Hakikat şarkısının bestelendiği bu cümlelerde, kardeşlerimiz kendilerini buluyor. Sadece gençler değil, ruhları genç olan amcalar dahi bu bestenin içinde yer almak istiyorlar. Ve bunları anlatırken, "Ahlâk her şeyin başı ve sonudur," diyor Yusuf Hoca. Ahlâk eğitiminde yegâne örneğin, Hz. Peygamber'in (sav) yaşantısı, sözleri ve üslubu olduğunu söyleyerek tamamlıyor cümlelerini.
Buradan ayrılırken, gençlerin yoğun ilgisi dikkat çekiyor. Bir genç kardeşim yanıma gelip, "Bu program ve Yusuf Hoca'nın konuşması çok güzeldi abla," diyor ve MTO'ya nasıl kayıt olabileceğini soruyor. O an, çekilen onca yolun ve çilenin nasıl rahmet'e dönüştüğünü görüyorum. Kim bilir, daha hangi köyde, hangi şehirde, hangi ülkede yol gösterilmesini bekleyen kardeşlerimiz var, diye düşünmeden edemiyorum.
FRANKFURT'TA KİTAP FUARINDA GÖNÜLLERE ATILAN İMZALAR
Pazar günü, kitap fuarı başlamadan önce Frankfurt şehrinin izlerini sürmek için yola koyuluyoruz. Frankfurt şehrini izlemek için 200 m yüksekliğindeki Main Tower binasının en üst katına çıkmamızla inmemiz bir oluyor. Yoğun sisten bir şey göremiyoruz. Ardından rotamızı, Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca'nın nefes alıp verdiği yere doğru çeviriyoruz. Pazar günü olduğu için Arap İslam Bilim Tarihi Enstitüsü kapalı.
Bir dahi olan Fuat Sezgin Hocanın, 27 dilden 1300 cilt kitabı hazırladığı bu mekânın, fikir ve oluş çilesini çektiği bu havanın nefesini soluyoruz. Yusuf Hocamızla anın videosunu çekiyoruz. Yusuf Hocamız, "Bakın cadde önce Beethovenstrae ile başlıyor, sonra dönüyorsunuz, Westendstrae geliyor. Dönmeye devam ettiğinizde burada, Fuat Sezgin Hoca'nın nefes aldığı yere geliyorsunuz," diyor. "Bu, bizim Almanya kampı için düşündüğümüz kamp adının sembolü," diyor. "Batıdan doğuya doğru bir dönüş. Alman dehası ve İslam'ın ruhu. Bu kadar olur," diyor ve biz rotamızı yeniden kitap fuarına çeviriyoruz.
Talebelerden mesaj üstüne mesaj geliyor. Uzaktan gelen Gülsüm Abla, akşam konferansa katılan Hatice Abla, Ömer Faruk Kardeş, Serpil Abla, Enes Kardeş ve hocamızı uzaktan ve yakından görmeye gelen yoğun bir kalabalık karşılıyor.
Biraz sonra konferans başlıyor ve Yusuf Hocamız, güzel Müslüman'ın tarifini veriyor.
"Müslüman, girdiği yere şeklini ve ruhunu veren kişidir. Biz teslim bayrağı çekmedik." Bunun için, bölgenin kaderini değiştirebilecek kuşakların ve insanların yetiştirilmesi gerektiğini söylüyor. Her şeyin hayal kurmakla başladığını anlatan Yusuf Hoca, "Hayalleriniz yoksa başkalarının hayallerinin kölesi olmaktan kurtulamazsınız," diyor. Ve tevazua işaret ediyor: "Kendinizi küçümsemeyin ama dev aynasında da görmeyin," diyerek dengenin önemine dikkat çekiyor.
Bu anları telefona kaydederken, Yusuf Hocamızın dikkatle dinlendiğini görünce, İslam'ın kuşatıcı ve kucaklayıcı bir din olduğunu hissediyorum. Saatlerin kavuşmalara gebe olduğu kadar, vedalara da gebe olduğu geçiyor aklımdan. Konferans sonrası hocamız, son kitaplarını imzalıyor. Yoğun bir kalabalık, hem muhabbet etmek hem de kitap imzalatmak için sıra bekliyor. Fuara davet ettiğim arkadaşlarımı görünce mutlu oluyorum.
Edingen konferansına çıkmadan önce, Yusuf Hocamız babama kitabını imzalıyor. Muharrem Hocamız, o anın videosunu çekiyor. Bunu çok sonradan öğreniyorum. Babam ve hocam bir arada. Bu duygu tarif edilebilir mi, bilmiyorum. Bir tarafta sizi büyük emeklerle büyüten babanız, diğer tarafta size büyük emeklerle yol gösteren hocanız. Gülümsemeye çalışıyorum fakat o an içimdeki gözyaşlarımı tutamıyorum.