Gazze'ye giden yol, bize dönen ayna

Sumud Filosu yola çıktı. İsrail, drone'larla saldırıyor küresel sivil vicdana! Bu gemi, umut gemisi; Gazze'nin umudu, insanlığın Gazze'yi kucaklama ve soykırımdan kurtarma umudu.

Gazze'deki soykırımı durdurmak için nasıl bir adım atılmalı ve nasıl kalıcı, sonuç getirici bir strateji geliştirilmeli Bu sorunun cevabını MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey kardeşim veriyor zihin açıcı nefis bir yazıyla.


TUZAKLARA HAZIRLIKLI OLMAK…

Gazze'ye doğru yol alan gemiler, yalnızca Akdeniz'in dalgalarını aşmıyor; aynı zamanda tarihin derinliklerinde yankılanan acıları, ümmetin hafızasına sinmiş kırılmaları ve medeniyetimizin vicdanını taşıyor. Her bir SUMUD gönüllüsü küresel adaletin kırık terazisine bırakılmış büyük bir ağırlık, bu çağın en büyük utancına sürülmüş bir merhemdir.

Fakat mesele, tarihin tekrar eden döngülerinde ibret alıp alamayacağımız, öfkeyle mi yoksa akılla mı yürüyeceğimizdir.


Tarih bana 1914'teki hüzünlü manzarayı hatırlatır. Alman zırhlıları Goeben / Yavuz ve Breslau / Midilli, Osmanlı sancağıyla Karadeniz'e açıldığında niyet bekayı korumaktı, ancak sonuç imparatorluğun çözülüşü oldu. "Cihad-ı ekber" çağrısıyla saf gönüller cephelere aktı, fakat savaşın ajandası başkalarının elinde yazılmıştı. Duyguların samimiyeti, aracın yönüyle çarpıştı ve millet ağır bir bedel ödedi. Bu vak'a bize şunu fısıldar: Kalbin ateşi akılla yoğrulmadığında umutlar yangına dönüşür.


Bugün Gazze'den yükselen çığlık, yüz yıl öncesinin yankısıyla kalbimize saplanıyor. Her çocuğun cansız bedeni, her yıkılmış ev, ümmetin vicdanına kazınmış kara birer izdir. İçimizde öfke kabarıyor, meydanlarda sesimiz yükseliyor, kalbimiz "hemen şimdi" diye haykırıyor.


Akıl, tarihin ibretli sayfalarından usulca fısıldıyor: Saf niyet, doğru araçlarla buluşmadığında sonuç çoğu kez hüsrandır.


Ortadoğu, yüzyıllardır büyük güçlerin satranç tahtasıdır; biz çoğu kez taşların kendisi olduk, şahı, veziri, kaleyi oynatan hep başka eller oldu.


Gazze meselesinde de benzer bir tuzak karşımızda duruyor. Türkiye'yi doğrudan savaşa çekmek isteyen senaryolar yazılıyor. İtalya ve İspanya'nın donanma göndermesi, İngiltere ve Fransa'nın Filistin ismini devlet olarak tanıması vicdanın hâlâ nefes aldığını gösterse de aynı Avrupa'nın daha dün Akdeniz'de göçmen cesetlerine gözünü kapadığını unutamayız. Bu hamle bir dönüşüm müdür, yoksa yeni bir stratejik hesabın parçası mı İşte devlet aklı burada mihenk taşı gibi önümüzde duruyor.


SABRIN ZAFERİ

Ümmetin parçalanmışlığı gözlerimizin önünde çıplak bir hakikat olarak duruyor. İspanya zulme karşı ses yükseltirken, Arabistan semalarında bir İslam ülkesi, başka bir İslam ülkesine yönelmiş füzeleri düşürüyor. Aynı gök kubbenin altında, aynı kıbleye yönelenler, birbirine tuzak kurar hale gelmiş.


Böyle bir tabloda Gazze'nin feryadını sahiplenmek elzemdi. Cumhurbaşkanımız sahip çıktı / çıkıyor, ancak öfkenin ateşiyle alınacak her karar provokasyonların en büyük zaferine dönüşür.


Bu yüzden Türkiye'nin yapması gereken, öfkesini soğukkanlılığa, sabrını stratejiye dönüştürmektir.


Donanmanın gücü elbette hazırdır, dalgaları yaracak kudreti vardır, fakat bu kudret doğru zamanda ve doğru biçimde gösterildiğinde anlam kazanır.


Kırmızı çizgiler net biçimde ilan edilmeli, fakat savaşın eşiği başkalarının kurduğu kurgulara bağlanmamalıdır. Gazze için insanî koridorlar kurulmalı, sürekliliği olan deniz ve hava köprüleri olmalı, her yeni yardım, diplomatik baskının artışıyla desteklenmelidir. Dünya kamuoyunun vicdanı harekete geçirilmedikçe, yalnızca insanî yardımla yol alınamayacağı unutulmamalıdır.


DERİNLERE KÖK SALACAK DİRENİŞ AĞACI…

Tüm bunlar olurken iç cephede de bir dayanıklılık kalkanı kurulmalıdır. Ekonomik damarlarımız, enerji yollarımız, finans sistemimiz hedef alınabilir. Bu yüzden toplumsal birlik, siyasî istikrar ve ekonomik direnç tahkim edilmelidir. Dışarıda en güçlü siyasetle yürürken içeride dağınık düşülürse yol yarıda kalır. Bölgesel ittifaklar çıkarların gerçekliğine dayanmalıdır. Bugün "ümmet birliği" diye haykırıyoruz, fakat reelpolitik bu sloganların çok gerisinde işliyor. İttifaklar karşılıklı bağımlılıkların zeminiyle kurulmalı, kendi anlatımız hâkim kılınmalıdır. Gazze için kurulan her cümle, uluslararası medyanın çarkında farklı anlamlara bürünürken bizim kendi dilimizi dünyaya taşımamız bir zorunluluktur.