Gazze'yi milat olarak nitelemiş ve bir "Gazze'den öncesi", bir de "Gazze'den sonrası" vardır, demiştim. Tarih artık buna göre, Gazze'ye göre yeniden yazılacak.
MTO Azerbaycan Temsilcisi Vuqar Azizov kardeşim, bu yazıları aldı, bambaşka boyutlara taşıdı. Bu yazılarda Gazze üzerine nefis bir düşünme çabası ortaya koyuyor Vuqar Azizov kardeşim.
Bu yazıyla birlikte "Gazze'den öncesi"nin anlamını anlama yolculuğunu sona erdiriyor. Sonraki yazılarda "Gazze'den sonra" ne olabilir, sorusunun izini sürecek...
GAZZE: İSTİĞNA VE MERHAMETİN TOHUMU
Peki, "istiğna" nasıl bir dünyanın temellerini atacaktır ve "Gazze'den sonrası" serüveni bu istiğnayı nereye götürecektir
İşte en kritik soru ve sorun burada yatıyor.
"Gazze'den öncesi" ile "Gazze'den sonrası" arasındaki "Gazze" çizgisi, merhameti uyandırdı demiştik.
Bu merhameti bir tohum olarak görürsek, istiğna onun çekirdeği olacaktır.
İstiğna, bizdeki "biz"in şifrelerini kendi özünde saklıyor.
Şimdi asıl olan, bu tohumu doğru şekilde yetiştirmektir.
Merhamet, aynı zamanda Rahmân ve Rahîm esmâlarının tezahürüdür; yani Fâtiha gibi bir açılış ve başlangıcın sembolüdür.
Burası gözden kaçırılmamalıdır.
Merhameti, Gazze'nin ilahî daveti olarak görürsek, Rahmân ve Rahîm'in tecellileri "biz"e farklı şekillerde zuhur edecektir.
Bunu kavrayamazsak, postmodernitenin tuzağına düşerek bambaşka bir dünyanın kıskacı altında yok olup gideceğiz.
İstiğna, Yusuf Kaplan Hoca›nın gelecek tasavvuru üzerinden gidecek olursak, "çağrısı çağ kuracak" bir zihniyetin temelidir.
Hoca'nın "ümmileşme" kavramlaştırmasında ifade ettiği gibi, ancak çağın ağlarından kurtulmakla, yeni bir çağın çağrısı yapılabilir.
Gazze, yalnızca İslâm dünyasına değil, tüm insanlığa bir çağrı oldu.
Bu çağrıda, Rahmân'ın kuşatıcı Celâli ile Rahîm'in incelikli Cemâli buluştu.
Celâl (zulmün şiddeti), Rahmânî merhameti çağırdı.
Cemâl (direnişin sükûneti), Rahîmî merhameti doğurdu.
Ve bu iki tecellinin çekirdeği istiğnadır.
Şimdi bu istiğna, merhamet kavramı içinde bunalımda olan hem Batı hem de İslâm dünyasında nasıl yankılanacaktır
Bunu haritalayalım.
BATI'YA TECELLÎ: RAHMÂNÎ MERHAMETİN İKAZI
Batı, asırlardır nimetin mülkiyetini kendine yazdı: teknoloji, refah, güç…
Bunların hepsi Rahmân'ın nimeti olmasına rağmen, Batı moderniteyle birlikte Rahmân'ı unutarak bu nimeti ilahlık iddiasına dönüştürdü.
Gazze, bu ilahlık zannını Rahmânî merhametle sarsıyor.
Batı, Gazze'de kendi insanlık sınavını görüyor.
Çünkü Rahmânî merhamet, nimetin sahibini bilmektir.
Batı, kendi kurduğu dünyanın zihniyet şifrelerini sorgulayacak.
Gazze, o zihniyetin sonucu ve tezahürüdür.
Gazze'nin acısı, Batı'ya şu mesajı veriyor:
"Nimet mülk değil, emanettir."
Bu şuur, merhameti Batı'ya yeni bir anlamla tanıtacaktır: Yardımseverlik yerine paylaşmanın, güç yerine emanet bilincinin, refah yerine rikkat ve sorumluluk şuurunun öne çıkması.
Bu, Batı'nın Rahmânî istiğnası olacaktır: Mülkten bağımsız, emanete sadık özgürlük.