Ege'de esen diriliş rüzgârı (1)
Geçtiğimiz ay, Ege bölgemizi karış karış dolaştığımız bir MTO seferine çıktık. Muğla temsilcimiz, büyük dert ve dava sahibi Cemal Demirtaş kardeşimizin öncülüğünde, Samsun'dan beni yalnız bırakmayan Muharrem Kartancı hocamızla birlikte. Seferimizi İzmir yönetim ekibimizden Mehmet Adıgüzel Kertmenci hocamız yazdı. Kendine özgü, akıcı şiirsel ve felsefî diliyle Bugün ilk bölümünü yayınlıyorum bu güzel yazının. Yarın da ikinci ve son bölümünü yayınlayacağım
"TÜRKİYE FİİLEN İŞGAL EDİLMEDİ, ZİHNEN İŞGAL EDİLDİ!"
Yüreği yangın yerine dönmüş, uzun yola çıkmaya hüküm giymiş, düşünce dünyasının zirvelerinde dolaşan yalnız ve inanmış bir adam!
Her gittiği yerde "Çocuklarınıza sahip çıkın!" diye uyaran, "Gençlerini ihmal edenler geleceklerini imha ederler!" diyerek milleti uyandırmaya çalışan; derdi dağları aşmış, ufku, coğrafyasına, tarihine sığmayan hayalleri ve iddiaları engel tanımayan bir fikir adamı!
Anadolu'yu karış karış gezen ve imzasını kitaplara değil gönüllere atan Devrimci Derviş. "Beyaz Zambaklar Ülkesi"nden olmadığı için çabası ve gayreti görmezden gelinen, Anadolu'nun has
çocuğu!
Din dışı bir uygarlığın adamı olsa her yere heykeli dikilecek bir adam!
Henüz yazılamayan Türkiye'nin ruhunu ete kemiğe bürünmüş bir şekilde üzerinde taşıyan bu ülkenin asıl ve asil unsuru! Bize kim olduğumuzu, neyi kaybettiğimizi hatırlatan bir
mütefekkir!
Çağın Gazalîlerini, Yunuslarını, İbn Haldunlarını, Sinanlarını, Itrîlerini yetiştirmek için Evliya Çelebi'nin bile uğramadığı, Anadolu'nun unutulmuş, terk edilmiş kasabalarına bile gitmekten gocunmayan, bir tek kişi için bile yolunu değiştirebilen, köylere kadar uzanan destansı bir mücadelenin kahramanı!
12 Aralık tarihinde İzmir'de "Ege Seferi"ne "Bismillah" denildi.
Hoca'mızı hiçbir yolculuğunda yalnız bırakmayan, ona gerçek bir dost ve yol arkadaşı olan Muharrem Kartancı Hoca'mız da katılmıştı sefere. Bir insanın ailesini, yurdunu
bırakıp buralara kadar gelebilmesi için yüreğinin fokur fokur kaynaması gerekir! Onları havaalanında 9 günlük yolculuğun baş mimarı olan ve tek başına Ege'yi ayağa kaldırmaya ant içmiş, heyecanı ve derdi Honaz Dağı'nı aşmış, yüreğinde kor alev taşıyan Cemal Demirtaş ağabeyimiz karşıladı. O olmasa bunca program düzenlenemezdi.
Yıllardır beklediğimiz ve eksikliğini hissettiğimiz dertli bir yürek! Yürek ülkesinin çocuğu!
Kıyı şeridinde değil tarih şeridinde yapılan bir yolculuk bu!
Kâtip Çelebi Üniversitesi ilk durağımızdı.
"Üniversitelerimiz işgal altında." diye inledi salon. Biz hiçbir yerde eli silahlı adamlar görmedik hâlbuki! "Bu ülkeyi dışarıdan, fiilen işgal etmediler. İçeriden zihnen
ele geçirdiler." deyince meseleyi anlamaya başladık! Çünkü "En iyi köleler kendilerini özgür zannedenlerdir." diyerek yaşadığımız eşsiz tecrübeyi bir cümleyle tarif etmişti
Goethe.
"Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, başına ne geldiğini bilememesidir. Daha kötüsü bilemediğini de bilememesidir. En kötüsü celladına
âşık tasmalı çekirgelere dönüşmesidir."
Bu nasıl özlü bir ifade!
150 yıllık bir "kültürel inkâr" süreci bu kadar mı güzel özetlenir!
Çilesi çekilmiş ve bedeli ödenmiş cümleler bunlar! Hocamız "Batılılar bizim terk ettiklerimizi alarak kendilerine yepyeni bir dünya kurdular. Biz ise Batılıların terk
ettiklerini alarak kendi dünyamızı da yıktık!" dediğinde tarifini yapamadığımız huzursuzluğumuzun kaynağı ortaya çıktı.
"Yanlış başlangıçların doğru sonuçları olmaz."
RAHATSIZ OLMAYANDAN RAHATSIZ OLUN!
İzmir'den sonra Kuşadası'na geçti hocamız. Orada da benzer cümlelerle başımıza gelen felaketin tarifini ve tahlilini yaptı. Tabii bununla kalmadı. Yaptığı tenkitlerden sonra kendi teklifini, medeniyet mefkûresini de sundu. Teklifsiz tenkit entelektüel geviş getirmektir zira.
Saat 21.30 olunca hocamız hiçbir yolculuğunda aksatmadığı MTO'daki Fütühat'ı
Medeniyye dersini bu sefer de ihmal etmedi ve online yaptığı dersle dert aşılamaya devam etti. 81 vilayet ve 70'e yakın ülkede toplam 57 bin talebe, elinde defter kalem ders başı yaptı.
MTO, Türkiye'nin bir asırdır yaşadığı entelijansiya sorununu çözecek ve eğitimde devrim yapabileceğimiz öncülerin öncülerini yetiştirecek, bu dünyada yaşayıp bu dünyayı yaşamayacak, bu dünyayı elinin tersiyle itip kendisini hakikate kilitleyecek güzel Müslümanları yetiştirmeye talip Dijital Nizamiyemiz, Enderunumuz.
Peygamber Efendimizin Ashab-ı Suffa ve Darü'l-Erkam modellerini örnek alan aklı, kalbi ve ruhu aynı anda harekete geçiren disiplinlerarası ders veren ve Mevlana'nın "pergel metaforu" ile yeryüzünde hikmete dair ne varsa bunu alıp kendine mal eden, tevarüs eden nadide bir okul! Dünyada eşi benzeri yok!
Rahatsız olmalıyız! Rahatsız olanlardan bir şeyler bekleyebiliriz. Asıl rahatsızlık duymayanlardan, konfor alanının dışına çıkamayanlardan ümidi kesmeli! Yaşayan cenazelerdir onlar. Sıradan insanlardan sıra dışı işler beklenemez!
"Nefes alıyorsanız yaşıyorsunuz demektir. Nefes veriyorsanız yaşatıyorsunuz demektir. Nefes oluyorsanız tarihi siz yapıyorsunuz demektir."
Son 150 yıldır tarihi biz yapmıyoruz. Tarih yapıcı özelliklerimizi reddederek kültürel intihara doğru sürükleniyoruz. Batılıların ülkemizi işgal ettiklerinde yapmaya cesaret edemedikleri şeyi kendi kendimize yapıyoruz. Batı'nın bizim için çizdiği resme benzemek için bizi biz yapan hasletlerden kurtulmaya çalışıyoruz. Şizofreninin dibini yaşıyoruz! Çılgınlık bu!