Bir yol haritasının inşası: İsviçre günlükleri
Almanya'nın ve İsviçre'nin belli başlı komşu şehirlerine yaptığımız Avrupa seferimizin bu kez İsviçre'de başkent Zürih'ten başlayıp Lozan ve Montrö'de nihayete eren güzergâhlarında yaptığımız programları ve izlenimlerimizi MTO'muzun demirbaşlarından ve en parlak asistanlarından Selim Arslan kardeşimin kaleminden aktarıyorum. Lozan'da Osmanlı'nın tasfiye edildiği devâsâ oteli, anlaşmanın yapıldığı salonu ve koridorlarını dolaşırken üzerimize nasıl büyük bir ağırlık çöktüğünü ve içimizi nasıl tedirgin edici bir hüzün kapladığını söylemeden geçemeyeceğim. Zihin açıcı, düşündürücü okumalar diliyorum.
ZÜRİH'TE GENÇLERLE ÇAKILAN UMUT KIVILCIMI
Stuttgart'tan ayrılıp İsviçre'ye, Zürih'e vardığımızda, sanki coğrafya değişmemişti de ruhumuz başka bir iklime geçmişti.
Akşam, İsviçre Türk Diyanet Vakfı'nda gençlerle buluşma vaktiydi. Bizi vakfın emektar isimlerinden Zafer Terkeşli Bey ve Adnan Altuntaş Bey karşıladılar. Önce kısa fakat anlamlı bir şehir turuna çıktık. Tertemiz sokaklar, muntazam binalar, saat gibi işleyen bir düzen Yusuf Hoca'nın ifadesiyle: "Adamlar cenneti kurmuş, ama içleri kurak..." Ardından da nefis bir yemekle gönlümüzü doyurdular. Özellikle İsviçre'nin meşhur içeceği Rivella'yla karşılaştığım an, başka bir ülkeye vardığımı damağımda hissettim.
Vakıf binasına döndüğümüzde bizi müşavir Bilal Yıldız Bey karşıladı. Sakin ama dikkat kesilmiş bakışlarıyla "Ben burada hizmet için varım," diyordu adeta. Gönlüyle çalışan bir adam
Vakıf büyük bir binanın yalnızca bir katını kullanıyor ama o katın içinde büyük hayaller dolaşıyordu. Adnan Bey, Yusuf Hoca konuşmasını yaparken beni kısa bir vakıf turuna çıkardı. Gençlere ayrılmış alanları görünce içimde bir umut kıvılcımı parladı. Üstelik bu kaçamak turun sonunda Adnan Bey'le masatenisi oynamak da nasip oldu.
Yusuf Hoca'nın konferansı her zamanki gibi bir "uyanış çağrısı"ydı. Konuşmasının sonunda MTO buluşmalarında olduğu gibi "muahat kardeşlik" ilan etti. Salonda bulunan herkes, yanında oturan kişiyle kardeş oldu, tanıştı, numaralar alındı, yeni bir yol haritası çizildi.
Gençlere unutmamaları gereken önemli bir ilkeyi de vermişti Yusuf Hoca nu konferansta: "Tarihi yapanlar, tarihi yazanlardır."
YOL HARİTASI: BADEN, BASEL, BERN, LOZAN VE MONTRÖ
Ertesi sabah, otelin lobisinde haritalar açıldı. Yusuf Hoca, kendi usulüyle rotamızı çizdi: "Baden, Basel, Bern, Lozan ve Möntro"
Baden'den geçip Basel'e ulaştık. Hoca her zamanki gibi bir kitapçıya daldı. Muharrem Abi de peşinden Biz Ayşe Hoca ile park fişi telaşındaydık. Basel seyahati bana biraz stresle merhaba dedi. Ama Altstadt'a (eski şehir'e) indiğimizde şehrin o kadim kimliğiyle karşılaştık ve bir anda kendimizi tarihin labirentlerinden geçiyırumuş gibi hissettik: Taş binalar, tarih kokan sokaklar, kültürle bezenmiş bir atmosfer Basel, İsviçre'nin kültür başkentiydi.
Basel'in biz Müslümanlar için dönüm noktası olan tarihî bir yanı vardı: Siyon protokolleri burada imzalanmış, İsrail devletinin kurulması bir buçuk asır önce burada karara bağlanmıştı!
Ren Nehri kıyısında kahvelerimizi yudumlarken bir an sessizlik oldu. Sonra Yusuf Hoca hafifçe başını sallayıp, derin bir bakışla: "Bu insanlar mazlum Bu insanların merhamete ihtiyacı var. Bu mazlumiyet, hem yasanın hem de kasanın mahpusiyetinde gizli kalıyor," dedi. Ren nehri akıyor, bu sözler içimize işliyordu.
ZÜRİH'TEKİ SON KONFERANS
İsviçre İslam Toplumu'nun (SIG-Milli Görüş) organize ettiği konferansta salon tıklım tıklımdı.
Yusuf Hoca'ya Basel'den aldığımız yeni tabletiyle yaptığı ilk MTO dersi eş zamanlı olarak Türkiye'ye ulaştı. Salonun dikkat kesilmiş hâli, bu çağrının yankı bulduğunun bir göstergesiydi.
Misafirperverlikleriyle Bölge Başkanı Abdullah Kasapoğlu Bey, Fevzi Yükseldi Bey ve Berat Boztürk Bey gönüllerimize taht kurdu.