Amsterdam seyahatnamesi

Avrupa'ya yaptığımız seyahatin Amsterdam ayağını, İbrahim Millet, eşi Leyla Hanım ve Ahmet Bey kardeşlerimizin güzel ev sahipliğinde ve rehberliğinde gerçekleştiriyoruz. Amsterdam seyahatimizi yine Herborn'dan Ayşe Akdağ kardeşimizin akıcı, sarıp sarmalayıcı kaleminden sunuyorum. Ruh dolu, kardeşlik dolu bir yolculuğun leziz hikâyesi

AMSTERDAM'DA BİR GÜZEL ZİYARET

MTO talebesi olan kardeşlerimizle tanışıp hasbihâl etmemizin ardından rotamızı Hamburg'tan Amsterdam'a çeviriyoruz. Dışarıda esen soğuk rüzgârlara karşı, kardeşlik ruhuyla içimiz ısınıyor ve muhabbet, hocamızın yolculuk esnasında yaptığı canlı yayınla tüm ülkelere ve şehirlere ulaşıyor. Yolda sadece iki araçla ilerlesek de aslında binlerce talebeyle birlikte hareket ediyoruz. O yüzdendir ki MTO talebeleri her zaman seferdedir ve sefîrdir.

Gecenin geç saatlerinde Amsterdam'a sağ salim ulaşıyoruz.

Birkaç hafta önce, Hollanda programımız belli olduğunda, çocukluk arkadaşım Emine'yi hocamızın konferansına davet etmiştim. Arkadaşım, mekana tekerlekli sandalyesiyle geleceği için, mekanın kardeşe uygun olup olmadığını araştırmamı istedi. Mekanın uygun olmadığını öğrenince çok üzüldüm. Arkadaşım, "Öyleyse gelmem mümkün değil," demişti.

Bir yolu olmalıydı, arkadaşımı Yusuf Hoca ile tanıştırmak istiyordum.

Berlin seferi esnasında bu durumu hocama açtım. Hocamız hiç düşünmeden, "Bu kardeşimizi ziyaret edelim, haber verin," dedi. O an yaşadığım mutluluğu ve hüznü kelimelerle anlatamam. Hocamız ayrıca ekledi: "Benim ağzımdan söz bir kere çıkar." Kardeşimize haber verdiğimde, onun yaşadığı sevinci iliklerime kadar hissettim.


AMSTERDAM'DA FATİH CAMİİ'NDE

Amsterdam'da, sabahın ilk ışıklarında, bizi kahvaltı mekanında Oranje Enstitüsü'nden Mevlüt Koç Hocamız, MTO Hollanda ekibinden İbrahim Bey ve değerli eşi Leyla Karson Millet kardeşimiz karşılıyor. Aynı zamanda MTO talebesi Huri Sultan kardeşimiz de bize eşlik ediyor. Burada hem tanışıp muhabbet etmek hem de ülke genelindeki İslâmî faaliyetlerin durumundan haberdar olmak bizi ziyadesiyle memnun ediyor.

Cuma günü olması hasebiyle, cuma namazı için araçlarla rotamızı Amsterdam Fatih Camisi'ne çeviriyoruz. Bu dev mekan, 1929-1971 yılları arasında kilise olarak hizmet vermiş. Cemaatin bulunmaması sebebiyle kilise elden çıkarılmış ve bir süre ticarethane ve depo olarak kullanılmış.

Büyüklerimizin girişimiyle 1981 yılında satın alınan mekan, 1982 yılında cami olarak hizmete açılmış ve 1986 yılında Hollanda Diyanet Vakfı'na bağlanmış. Aynı zamanda "Hollanda'nın En Büyük Müzesi" projesine dahil olan Fatih Camii, büyüklüğü ve kalabalığıyla dikkatimizi çekiyor. Öyle kalabalık ki hanımlar kısmında yer bulamıyoruz. Leyla ve Büşra kardeşlerimle birlikte, safların boş olduğu en arka kısımda cemaate uymak zorunda kalıyoruz.


AMSTERDAM'IN RENKLERİ, PAZARLARI VE KİTAPÇILARI

Namaz sonrası Amsterdam'ın kültürel ve tarihî merkezi olan Dam Meydanı'nda alıyoruz soluğu. Burası, çok kalabalık bir meydan.

"Şehrin kalbi" olarak tarif edilen bu meydanda gözümüze, Yeni Kilise, Kraliyet Sarayı, Madame Tussauds Müzesi ve meydanın ortasındaki 2. Dünya Savaşı Şehitleri Anıtı çarpıyor.

Ara sokaklarda ilerlerken, pencerelerin dış kısımlarında LGBT bayrakları dikkatimizi çekiyor. Bunun şaşırtıcı olmadığını düşünüyoruz; çünkü bu şehir, Avrupa'nın en liberal şehirlerinden biri ve 2001 yılında eşcinsel evlilikleri yasallaştırarak dünya lideri olmuştur. LGBT bayraklarının yanı sıra birçok binanın dış cephesinde Filistin bayrakları gözümüze çarpıyor.

Amsterdam, pazarlarıyla meşhur bir şehir. Farklı kültürlere ait kıyafetleri bulmak zor değil, çünkü farklı milletler ve kültürler iç içe yaşıyor burada. Bu da haliyle pazarlara yansıyor. Kitap pazarında buluyoruz kendimizi. Burada, farklı dillerde edebiyat dergilerini bulmak mümkün. Tarihten kalmış onlarca eser, bu kitaplar arasından göz kırpıyor.

Pazarın az ilerisinde, Kalverstraat Caddesi'nin en başında bulunan üç katlı "The American Book Center"e adım atıyoruz. Yusuf Hoca, "dalalım arkadaşlar," diyor Burası, bizi sadece kitap koleksiyonuyla değil, aynı zamanda atmosferiyle de büyülüyor. Üç kata yayılmış bir şekilde, okurları kendine hayran bırakıyor. İngilizce edebiyatına adanmış kitaplar ve dergilerden oluşuyor. Yukarı doğru kıvrılan merdivenleriyle birinci ve ikinci kata çıktığımızda ise, romanlar, bölüm bölüm tarih kitapları, felsefe, siyaset bilimi, seyahat, fantastik ve bilimkurgu kitaplarıyla karşılaşıyoruz. Çok sayıda kitap ve dergi alıyoruz. Mekâna öyle bir dalmışız ki, çıkışta bizi kartpostallar, dergiler ve hediyelik eşyalar uğurluyor hüzünle adeta!


İNSANLARIN YÜZÜNDE ÇİÇEKLER AÇIYOR

Saatler ilerledikçe, günün anlam ve önemi artıyor. Aile ziyareti için tekrar yola koyuluyoruz. Büyük bir kavuşma olacak, bundan eminim. Günler öncesinden hayali kurulmuş, dua ederek çilesi çekilmiş bir buluşma olacak.

Emine, annesi Saime Yenge ve babası Davut amca bizi kapıda karşılıyorlar. Emine, o kadar mutlu ki, biz gelmeden sıkı sıkı tembihliyor: "Lütfen bir şey yemeden gelin, annem hazırlık yaptı!" Emine ile yıllar sonra tekrar yüz yüze görüşmenin ve hasret gidermenim mutluluğunu yaşıyorum. Hocamızla tanışma anı, hayatımda unutamayacağım hatıralardan birisi olarak kalacak.