Algı, aidiyet ve iktidar: Belediyeciliğin görsel rejimi (2)

Belediyelerin işleyişi, işlevleri konusunu iki ayrı yazıda mercek altına alıyoruz. MTO'muzun en parlak isimlerinden Mehmet Varıcı Hocamız, konuyu felsefî derinlik ve tad katarak nefis bir şekilde kaleme aldı. İktidar ve muhalefetteki bütün ilgililerin ilgisine Zihin açıcı okumalar


İDEOLOJİK ESARET DÜZENİ

Belediyecilik, yalnızca hizmetlerin organizasyonu değil, aynı zamanda kültürel temsillerin düzenlenmesidir. Yerel yönetimlerin görünürde tarafsız olan estetik ve kültürel tercihlerinin ardında, çoğu zaman belirli bir kimlik üretme ve tahkim etme amacı yatar.

Kültürel etkinliklerin programlanmasından sokak tabelalarının biçimine, tematik parkların içeriğinden duvar resimlerine kadar uzanan bu tercihler, kamusal mekânda ideolojik fetişler üretir. Belediyeler, bu yönüyle nötr bir hizmet sağlayıcıdan çok, belirli bir hayat tarzını imleyen ve yeniden üreten kültürel aktörlere dönüşür.

Bu üretim süreci, çoğu zaman çoğulculuğu güçlendirmek yerine, mevcut hakim mahallî yapılarının temsiline yönelir. Katılımcılığı esas alan bir kültür siyaseti yerine, temsiliyetin görsel imgeler üzerinden yeniden dolaşıma sokulduğu daraltıcı bir yapı öne çıkar. Böylece estetik müdahale, çevreyi düzenlemek yerine toplumsal aidiyetleri belirli bir eksende sabitlemek amacı taşır.

Belediyecilikte yaşanan kültürel ve ideolojik yönlendirme sorunu, yalnızca belirli bir siyasi eğilime özgü olmayıp farklı düşünce çizgilerinde yer alan tüm yerel yönetim biçimleri benzer yöntemleri benimser. Bu nedenle bazı şehirler, yerel yönetim düzeyinde ideolojik kutupların sembolik kalelerine dönüşür, tarafgir seçmenler için adeta bir kimlik sığınağı işlevi görür.

Bu tür şehirlerde seçmen davranışı, hizmetin niteliği ya da yöneticilerin liyakati üzerinden değil, mensubiyet duygusunu koruma refleksiyle şekillenir.

Yerel yönetimler ne ölçüde yetersiz olursa olsun, yöneticiler siyasî aidiyet üzerinden yeniden meşrulaştırılır ve bu döngü, toplumsal eleştiriyi felç eder. Böyle bir ortamda vatandaş olarak birey, rasyonel bir denetim öznesi olmaktan çıkar, siyasî aidiyetle özdeşleşmiş bir bağımlılık nesnesine dönüşür.

Sonuç olarak şehir, hizmetin ortaklaştığı mekan olmaktan çıkarak kutupların keskinleştiği bir alana dönüşür. Bu durum, demokratik katılımı güçlendirmek bir yana, toplumu tarih öncesi kapalı yapılarla benzeşen bir ideolojik esaret düzenine mahkûm eder.

SEMBOLİK İKTİDAR MÜCADELESİ

Toplumun ideolojik aidiyetle şekillenen körlüğü, zamanla yolsuzluğun sorgusuzca kabullenildiği bir düzene yol açar. Yöneticiler, kesintisiz destekten güç alarak kamu kaynaklarını keyfî biçimde kullanma imkânı bulur. "Ceketimi aday koysam kazanır" söylemi, yalnızca aşırı bir özgüvenin dışavurumu olarak kalmaz, aynı zamanda denetim mekanizmalarının işlevsizliğini ve cezasızlığın yerleşikliğini de açığa vurur.

Bu koşullarda liyakat ilkesi geri plana itilir, görevler kamusal yarar gözetilerek değil, kişisel yakınlık ve sadakat ilişkileri üzerinden dağıtılır. Yolsuzluk, zamanla tekil sapmalar olmaktan uzaklaşır ve idârî alışkanlıkların parçası hâline gelir. Böylece belediyecilik, hesap verilebilirliği önceleyen şeffaf bir yapı olmaktan çıkar ve aidiyetin mutlak belirleyici olduğu kapalı bir yönetişim tarzına dönüşür.

Farklı ideolojik yönelimlere sahip belediyeler, kendi içlerindeki yetersizlikleri ve yolsuzlukları görünmez kılmak için dikkati karşı kutba yönlendirme eğilimindedir. Her iki taraf da birbirini beceriksizlikle, israfla ve kamu kaynaklarını suistimal etmekle suçlarken; kendi uygulamalarına dair eleştiri alanı daraltılır, denetim ihtiyacı ertelenir. Bu karşılıklı suçlama dili, siyasal kutuplaşmayı derinleştirdiği kadar, idârî sorumluluktan kaçmanın da işlevsel bir aracı hâline gelir.

Belediyecilik artık kamu hizmetinin içeriğinden ziyade taraflar arası sembolik mücadeleyle tanımlanır. Bu yapı içinde vatandaş, yönetimin performansını sorgulayan bir özne olmaktan çıkar; ideolojik sadakatini sürdürerek suskunluğu tercih eden bir seyirciye dönüşür. Bu karşılıklı meşrulaştırma süreci, yerel yönetimleri hesap verebilir kamu kurumları olmaktan çıkarır; ideolojik tahkimatın yapıldığı, siyasal sadakatin sorgulamanın önüne geçtiği birer sembolik iktidar alanına dönüştürür.