Algı, aidiyet ve iktidar: Belediyeciliğin görsel rejimi (1)
Belediyelerin işleyişi, işlevleri konusunu iki ayrı yazıda mercek altına alıyoruz. MTO'muzun en parlak isimlerimden Mehmet Varıcı Hocamız, konuyu felsefî derinlik ve tad katarak nefis bir şekilde kaleme aldı. İlgililerin ilgisine Zihin açıcı okumalar
İKTİDAR'IN GÖRÜMÜMLERİ
Bir toplumu denetim altına almanın en etkili yollarından biri, onu oluşturan fertlerin kendi başına yapabileceği işleri ellerinden alıp onlar adına yapmaktır. Bu yöntem, doğrudan baskı uygulamayan fakat özgürlük alanını daraltan güçlü bir müdahale biçimidir.
Kendi ihtiyacını tanımlama, karar alma ve çözüm üretme süreçlerini kurumlara devreden birey, zamanla bu hizmetleri üreten ve yerine getiren yönetim mekanizmalarına karşı bağımlı hâle gelir. Böylece kamu hizmetleri, özgürleştirici bir araç olmaktan çıkar, yönetilenin iradesini yavaşça devre dışı bırakan bir parazit düzenine dönüşür. Bu çerçevede özellikle belediyecilik, salt teknik bir sorumluluk alanı olmaktan uzaklaşarak bireyin ve toplumun iradesine temas eden ve bu iradeyi yeniden biçimlendiren bir iktidar aygıtına dönüşür.
Günlük hayatta sıradan görünen pek çok uygulama, aslında sosyal ilişkilerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynar. Alışkanlıklar, kamusal normlar ve bireysel beklentiler, görünüşte doğal akış içinde oluşuyor gibi görünse de arka planda bu süreçleri yönlendiren karmaşık bir iktidar mekanizması işler.
Fransız düşünür Michel Foucault, iktidarın yalnızca yasaları koyan bir otoriteyle sınırlı olmadığını; aynı zamanda bireylerin düşünme biçimlerini, davranış kalıplarını ve estetik algılarını üreten bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyar. Ona göre iktidar, her türlü toplumsal ilişkide yeniden üretilir ve özellikle rutinleştirilen gündelik pratikler üzerinden işlerlik kazanır.
Bu perspektiften bakıldığında, belediyecilik yalnızca altyapı ve hizmet üretimi anlamına gelmez. Sosyal yardımlar, kültürel etkinlikler ve kamusal alan tasarımları hem belirli hayat tarzlarını dayatan hem de toplumu belirli normlara uymak zorunda bırakan müdahalelerdir. Yerel yönetim, kaynakları dağıtmanın ötesinde, bireyin kamusal alanla kurduğu ilişkiyi yeniden kurgulayan ve böylece yönetilebilir bir topluluk inşa eden stratejik bir aktör konumuna yerleşir.
SOSYAL DEVLET VE İKTİDARIN KULLANIMLARI
Toplumda her türlü hizmeti devletten, özellikle belediyelerden bekleme eğilimi, başlangıçta sosyal devletin bir kazanımı olarak görülse de, zamanla bireysel sorumluluğu ve toplumsal inisiyatifi zayıflatan bir bağımlılık kültürüne dönüşmüştür.
Oysa sosyal devlet, bireyin temel haklarını güvence altına alan bir model olarak ortaya çıkmış ve bireyin kamusal sorumluluk alabileceği bir alanı güçlendirmeyi amaçlamıştır. Bugün ise vatandaş, hak talep eden bir özne olmaktan çıkmış, hizmet bekleyen bir kullanıcı kimliğine indirgenmiştir.
Bu durum, yalnızca vatandaşlık bilincini aşındırmakla kalmamış, aynı zamanda belediyeciliği talep yönetimi üzerinden siyasal meşruiyet üreten bir araç haline getirmiştir. Hizmetin niteliğinden çok sayısı önemli kabul edilirken, kamusal akıl, yerini görünürlük odaklı memnuniyet politikalarına bırakmıştır. Böyle bir ortamda belediyeler, toplumun özerk yapısını desteklemek yerine, onun yerine düşünmeye ve karar vermeye eğilimli bir otoriteye dönüşmektedir.
Belediyeciliğin, bireyi bağımlı hâle getiren hizmet yapısı ve sosyal devletin zayıflayan yapısı üzerinden kazandığı yeni işlev, zamanla popülist siyasetin temel araçlarından biri hâline gelir.
POPÜLİST PERFORMATİF BELEDİYECİLİK
Bu noktada hizmet, kamusal ihtiyaçlara göre planlanan bir kamu faaliyeti olmaktan çıkar; seçmen davranışını yönlendirmeye yönelik bir propagandaya dönüşür. Belirleyici olan, hizmetin kalıcılığı ya da niteliği değil, görünürlüğü, hızlı etkisi ve seçmende bıraktığı algıdır. Sosyal yardımlar, kültürel etkinlikler, altyapı projeleri ve hatta sokak düzenlemeleri, uzun vadeli şehir planlamasından uzaklaşarak tadımlık memnuniyet sağlama işlevi görür. Popülizm, hizmeti bir yurttaşlık hakkı olmaktan çıkarıp, siyasal bağlılık üreten bir sadakat ritüeline dönüştürür. Böylece belediyeler, topluma kamu düzeni sunan aktörler olmaktan çıkar; siyasî aidiyeti pekiştiren ve seçmeni yöneten ikna mekanizmalarına dönüşür.