Türkiye'nin İklim Kanunu: Yeşil Bir Gelecek mi, Yeni Yükler mi
Türkiye, 2025'te İklim Kanunu'nu yasalaştırarak iklim değişikliğiyle mücadelede cesur bir adım attı. Resmi Gazete'de yayımlanan bu kanun, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefini gerçeğe dönüştürmek için iddialı bir yol haritası çiziyor. Sera gazı emisyonlarını dizginlemek, yenilenebilir enerjiye hız kazandırmak, afetlere karşı kalkan oluşturmak ve çevre bilincini toplumun damarlarına zerk etmek Kulağa umut verici geliyor, değil mi Ama madalyonun bir de öteki yüzü var. Kanun, destekçilerinin coşkulu alkışları kadar, karşıtlarının sert itirazlarıyla da yankılanıyor. Gelin, bu yasanın neler getirdiğini, neden savunulduğunu ve neden eleştirildiğini maddeler ışığında masaya yatıralım.
Yeşile Umut Bağlayanlar
Kanunu destekleyenler, bu yasayı Türkiye'nin çevresel ve ekonomik geleceği için bir dönüm noktası olarak görüyor. Haklı gerekçeleri yok değil. Kanunun 5. Maddesi, 2030'a kadar emisyonları 41 azaltmayı ve 2053'te karbon nötrlüğünü hedefliyor. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), sanayi devlerini karbon salımını kısmaya zorlarken, "kirleten öder" ilkesini devreye sokuyor. Akdeniz'in kavurucu sıcağında kuraklık, sel ve yangınlarla boğuşan Türkiye için bu, hayatta kalma meselesi. Destekçiler, "Geç bile kaldık," diyor.
Kanunun 12-15. Maddeleri, yenilenebilir enerjiye adeta kırmızı halı seriyor. Güneş, rüzgar ve hidrojen projelerine vergi indirimleri, hibeler ve düşük faizli kredilerle destek geliyor. Bu, sadece çevreyi değil, cebi de ısıtabilir. AB Yeşil Mutabakatı'na uyum, ihracatçıların Avrupa pazarında elini güçlendiriyor. 18-20. Maddeler, afetlere karşı erken uyarı sistemleri ve dirençli şehirler vadediyor. Sellerde, yangınlarda can yitiren bir ülke için bu, somut bir umut. 25. Madde ise iklim eğitimini müfredata taşıyarak gençlerin çevre bilincini güçlendirmeyi hedefliyor. Destekçiler, "Bu kanun, torunlarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarı," diyor.
Endişenin Gölgesinde İtirazlar
Karşı çıkanlar ise kanunun parlak vaatlerinin altında ağır bir fatura yattığını düşünüyor. ETS'nin getirdiği karbon kotaları ve cezalar (6-8. Maddeler), çimento, demir-çelik ve enerji gibi sektörlerde faaliyet gösteren işletmeleri zora sokabilir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler), bu maliyetlerle başa çıkmakta güçlük çekebilir. Üretim maliyetleri artarsa, iş kayıpları kapıyı çalabilir. Sanayiciler, "Rekabet gücümüzü kaybederiz," diye yakınıyor.
Tarım ve hayvancılık sektörleri de diken üstünde. 10-11. Maddeler, karbon ayak izini azaltmak için bu sektörlere yeni kurallar getiriyor. Çiftçiler, metan emisyonunu düşürmek için ne yapacağını şaşırıyor; maliyetler artarken geçim derdi büyüyor. Üstelik, karbon ayak izi takibi bazılarınca "devletin özel hayata burnunu sokması" olarak görülüyor. Sosyal medyada fısıldanan bir endişe: "Bugün karbon, yarın neyi izleyecekler"