Orta Doğu'da Fırtına, Ticaret Masasında Umut

Dünya, son haftalarda hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan çalkantılı bir dönemden geçiyor. İsrail'in 13 Haziran 2025'te İran'ın nükleer ve balistik füze tesislerine yönelik "Rising Lion" operasyonu, Orta Doğu'da gerilimi tırmandırırken, küresel enerji piyasalarını sarsıcı bir dalga yarattı. Brent petrol fiyatları 13'lük bir sıçramayla 74 dolarvaril seviyesine yükseldi, altın ise ons başına 3.430 dolara ulaşarak rekor kırdı. Aynı günlerde, ABD ve Çin'in Londra'da başlayan ticaret müzakereleri, küresel piyasalarda iyimser bir rüzgar estiriyor. Peki, bu iki büyük gelişme Türkiye'yi nasıl etkiliyor ve birbirine nasıl bağlanıyor

İsrail-İran Gerilimi: Enerji Fiyatlarında Tsunami Etkisi

İsrail'in İran'ın nükleer programını hedef alan saldırısı, sadece bölgesel bir çatışma değil, küresel enerji piyasalarında bir domino etkisi yarattı. İran, OPEC üyesi olarak küresel petrol arzının 3-4'ünü sağlıyor ve Hürmüz Boğazı'ndan geçen petrol ticaretinin 20'si bu bölgedeki istikrara bağlı. İran'ın misilleme olarak balistik füzeler fırlatması ve Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehditleri, enerji piyasalarında arz kesintisi korkusunu körükledi. JP Morgan'ın uyarısına göre, boğazın kapanması petrol fiyatlarını 120-130 dolarvaril seviyesine fırlatabilir. Avrupa'daki doğalgaz fiyatları ise 4'lük bir artışla bu gerilimin erken yansımasını gördü.

Türkiye için bu durum, enerji faturasında ağır bir yük demek. Ülke, enerji ihtiyacının yaklaşık 70'ini ithal ediyor ve petrol ile doğalgaz fiyatlarındaki her artış, doğrudan enflasyonu ve cari açığı vuruyor. Ekonomist Mahfi Eğilmez'in de belirttiği gibi, bu gerilim Türkiye ekonomisini enerji fiyatları, döviz kuru ve dış ticaret üzerinden olumsuz etkileyebilir. Borsa İstanbul, saldırının ilk gününde 3,71 düşüşle 9.167 puana gerilerken, ulaştırma sektörü hisseleri 5,95 kayıp yaşadı. Öte yandan, savunma sanayi hisseleri 3 prim yaptı; bu, Türkiye'nin bölgesel gerilimlerde savunma kapasitesine olan güvenin bir göstergesi.

ABD-Çin Ticaret Müzakereleri: Umut Işığı mı

Tam bu kaotik ortamda, ABD ve Çin arasındaki ticaret müzakereleri küresel piyasalara bir nefes aldırıyor. ABD'nin Çin'den ithalata uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri, Çin'in ihracatını 34 azalttı ve küresel tedarik zincirlerini sarstı. Ancak Londra'daki görüşmelerde, Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ticaret Bakanı Howard Lutnick'in "verimli" nitelediği toplantılar, piyasalarda risk iştahını artırdı. ABD Başkanı Donald Trump'ın "iyi haberler" aldığına dair açıklamaları, Asya ve Avrupa borsalarını pozitife çevirdi. Nadir toprak elementleri ihracatı ve teknoloji kısıtlamaları gibi kritik konuların masada olması, bu müzakerelerin sadece iki ülkeyi değil, tüm küresel ekonomiyi ilgilendirdiğini gösteriyor.

Türkiye, bu müzakerelerden dolaylı olarak etkileniyor. Çin, Türkiye'nin en büyük ikinci ithalat partneri ve ihracatta da önemli bir Pazar. Ticaret savaşlarının hafiflemesi, Türkiye'nin Çin'e ihracatını artırabilir ve tedarik zincirindeki aksamaları azaltabilir. Ancak, ABD'nin çelik ve alüminyum tarifelerini 50'ye çıkarması gibi kararlar, Türkiye'nin bu sektörlerdeki ihracatını zorlaştırabilir. Öte yandan, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ni modernize etme çabaları ve AB ile ticari ilişkileri, bu müzakerelerin sonucuna bağlı olarak yeni fırsatlar yaratabilir.

Türkiye'nin Diplomatik ve Ekonomik Rolü

Bu iki gelişme, Türkiye'yi hem risk hem de fırsatlarla karşı karşıya bırakıyor. İsrail-İran gerilimi, enerji fiyatlarındaki artışla Türkiye'nin enflasyon ve cari açık sorunlarını derinleştirme potansiyeline sahip. Hürmüz Boğazı'nın kapanması gibi uç senaryolar, akaryakıt ve doğalgaz fiyatlarında zam dalgası yaratabilir; bu, vatandaşın cebini doğrudan etkiler. Ancak Türkiye, bu krizde arabulucu rolüyle öne çıkabilir. Ukrayna-Rusya savaş esiri takasında olduğu gibi, İstanbul'un ev sahipliği yaptığı diplomatik girişimler, Türkiye'yi bölgesel bir barış aktörü olarak konumlandırabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşme, bu potansiyeli gösteriyor.